Maviydi her yer düşlerim gibi...

Susamıştım maviye....

Sadece seyretmek geliyor elimden...

Bu mutluluğu seyretmek...


Denizi ilk kez İzmir'de gördüm ben. Trabzon'a da gitmiştik lakin ben daha çok küçük olduğumdan hatırlayamıyorum Karadeniz'i. Görür görmez büyülüyor beni. Ne kadar da mavi, nasıl da güzel bir parıltı var üzerinde. Aklım almıyor o kadar su nasıl bir yerde toplanabilir? O zaman aşık oluyorum işte bu deryaya. Şimdi deniz olmayan bir yerde yaşayamayışımın sebebi bu olsa gerek. Annem korkuyor olmalı benim düşmemden ki sımsıkı tutuyor ellerimi. Babam yanımızda. Bizi gezdiriyor, yemek yiyor, denize giriyoruz. En mutlu günlerimden birindeyim sanki. Babam, annem yanımda, önümde alabildiğine deniz ve yosun kokusu eşliğinde yediğimiz yemek. Hala her anı aklıma kazılı o anların. Annemin yüzündeki neşe, gözlerindeki umut beni de neşelendiriyor. Canım annem benim. Onu böyle görmeyeli ne kadar uzun zaman olmuştu. Bana bakarken saklamaya çalıştığı hüznü, gülümsemesindeki acıyı görmeden ışık saçan kara gözlerine bakmak içime inanılmaz sevinç veriyor. Gün boyunca kordonun tadını çıkarıyoruz.


Kalacak yerimiz belli. Babamın arkadaşının yanında kalıyoruz bir süre. Kız arkadaşıyla kaldığı eve konuk oluyoruz geçici bir dönem. Babamın iş kurması ve ev bulmamız zaman alacak. Annem de ben de pek memnun değiliz halimizden. Diken üzerindeyiz sanki. Yabancı insanlar, yabancı bir ev sonuçta. Gece yatamaz sabah kalkamaz oluyoruz. Herkesin düzeni farklı. Alışkanlıklar da zıt sanki bizimkilerle. Ne yemek saatimiz belli ne kahvaltı edebiliyoruz. Benimse yemek dışında bir şeyler yemem yasaklandı kız arkadaş tarafından. Belki iyiliğim içindi emin değilim ama o zamanlar birkaç kırıntı döktüm diye kızıyordu bana. Bu sana zararlı dediğini duymadım. Zararın bana değil kendisine olduğundan şikayetçi anlaşılan. Sabah kahvaltıda sosis kızartması her gün. Akşam yemeğinde ise masada yerim yok. Annem mutfakta doyuruyor beni. Masaya büyükler oturuyor. Benim kraker, gofret yeme zevkim ise bitti bir süre. Döküyorum diye o da kesin. En sevdiğim kolayı bile içmem mümkün değil. Bir kere içmek isteyip yere dökmüş ve babamdan ilk kez o zaman azar yemiş olmam da çabası. Yabancı bir kadının bana karışması yetmiyor gibi bana sesini hiç yükseltmeyen babam yapıyor bunu üstelik. Kolanın sağlıksız olduğunu bildiğim halde kızıyorum geriye bakınca o günlerde bana yaşatılanlara. Yaramaz, laf anlamaz bir çocuk değilim ki. Annem zaten arkamda dönüp duruyor sürekli. O izin verir mi hiç yerlerin kirlenmesine. Ya babam? Her istediğimi yapan adam hiç ses çıkarmıyor bu duruma. Bana kek, kraker doldurup gelen babam sessiz hep. Ve bana karşı oldukça tahammülsüz. Annem biliyor, anlıyor beni ama sabrediyor sanırım. Babama bakışıyla anlatıyor yanlışını. Anlıyor anlamasına ama bir müddet sonra unutuyor.

Gözünden sakınır beni annem. Bunca zaman el bebek büyüttü beni. Hiçbir eksikliği yaşamadım onun sayesinde. Sevginin, ilginin her türlüsünü verdi bana. İhtiyacım kalmadı sevgiye, ilgiye benim. Sessiz bir çocuk oldum sayesinde. Sessiz, olgun ve her şeyi anlayan büyük bir çocuk.


Bir ay, iki ay derken zaman akıp gidiyor ama biz ne ev buluyor ne de iş kuruyoruz. Babam yine sabah ben uyanmadan arkadaşıyla dışarı çıkıyor, ben yatana kadar da işlere koşuyor. Annemse arkadaşın sevgilisinin hizmetini görüyor gün boyu sanki. Kahvaltı bulaşık yemek ne gerekiyorsa. Kadın öyle rahat ki hizmetçi var gibi dolaşıyor evde. Yemeği geliyor masasına. Kahvesi elinde. Gün boyu yatıyor da yatıyor. Oysa annem misafirliğin ağırlığını kaldıramıyor. O yüzden yaptıkları. Babama kızıp yemek getirtiyor arada. Kraker, bisküvi, gofret... Akşam babam getiriyor, annem kimse girmeden odamıza sokuyor. Gece birlikte gülerek yiyoruz. Hala ne kadar kalacağımız belli değil bu hapishanede.

Babama her gün baskı yapsa da bir türlü geçemiyoruz kendi evimize. İçinden çıkılmaz bir hal alıyor hayatımız. Annem sabrediyor, babam iş için geceye kadar koşturuyor, bense bilmeden kendi köşemde oturup olacakları bekliyorum.

 

Ama bir gece iş değişiyor. Gecenin bir yarısında annem uyanıp babamı yanında bulamayınca kalkıyor yataktan. Ev sahibesi salonda içki içiyor, babamda iç çamaşırlı halde mutfaktan su almaya gidiyor anneme söylenene göre. Belki o saatte ev sahibinin uyanık olduğunu tahmin edemedi. Ama annemin güveni zedelendi bir defa. Ne kadar güvenebilir ki. Tepesi atıyor bu duruma haliyle. Gece yarısı annesini arıyor. Eşyalar dursun döneceğim diye. Ertesi gün ya ev bulunur ya benimle birlikte Konya'ya döner. Babama kesilen ceza bu yalnızca.

Ceza hakedene verilir ya, babam da hakkediyor demek ki. İki gün içinde buluyor evi. Memleketten eşyalarımız ve teyzemler geliyor, yerleşiyoruz yeni evimize. Geniş balkonlu, denizi gören bir yerde yuvamız. Eşyalarımız döşenince çok iyi görünüyor gözümüze. Kuzenlerimle olmakta ayrı keyif bana. Nasıl özlemişim onları. Akşama kadar oyun oynuyor, sohbet ediyoruz. Sokakları geziyoruz beraber. Konya'nın sokaklarına hiç benzemiyor burası. Havası, suyu bile farklı. İnsanları benziyor biraz. Onlar da sıcak, büyüdüğüm şehirdeki insanlar gibi.

Kelime farklılıkları da güldürüyor bizi. Bizim bildiğimiz bir çok şey farklı söyleniyor burada. Mısır alırken darı demeyi ve çekirdeği çiğdem diye istemeyi öğreniyoruz zamanla. Memleketimizin her yeri ayrı büyülüyor insanı.


Teyzemler döndükten sonra yalnız kalıyoruz annemle. Sıkılıyoruz evde, ya parka iniyoruz ya sahilde dolaşıyoruz akşamları. Babam hala iş kurma derdinde olmalı ki yine yok yanımızda. Gece geç gelince karşılaşamıyoruz genelde. Alışkın olunca batmıyor bu bana elbette.

Evde zaman geçmek bilmiyor. Annem son zamanlarda epey yorgun. İşlerini halledince uyuyor hep. Bir şeyler olduğunu fark edince ben de ne kadar sıkılsam da üzerine gitmiyorum annemin. Uyumadan önce tembihlediği gibi balkona dahi çıkmıyor, ayak ucunca bebeğimle oynuyorum. Annemin yazmalarından saç yapıyorum, uyutuyorum bebeğimi. Annemin uyanmasını bekliyorum dört gözle. Uyanınca birlikte uğraşacağımız bir şey buluyoruz. En keyif aldığım uğraşım ise çiğ köfte yapmak benim. Çok severim. Anneme ben yapıyım diye yalvarınca izin veriyor ve bulgurlu karışımı koyuyor önüme. Yoğurdukça bileklerim ağrımaya başlıyor ama zevk alıyorum bundan bile. Annemin yiyip de çok güzel olmuş demesi yok mu, daha şevke getiriyor beni...

Bir müddet sonra annemin hamileliğini öğreniyorum. Kardeş gelecek bana. O gün bayram havası evimiz. Nasıl mutlu oluyorum, nasıl seviniyorum anlatamam. Arkadaş geliyor bana. Oyunlar oynayacağım, ablalık yapacağım ona. Yeni hayatımıza yeni biri daha teşrif ediyor demek ki. Neşemize diyecek yok o sıralar.


Birkaç ay sonra da dedemden haber geliyor babama. İşlerini hala oturtamayan babamı geri çağırıyor memlekete. Aile lokantasında işine dönmesini, devam etmesini öneriyor dedem. Kabul ediyor babam. Annemde memnun oluyor buna. Ailesi, herkes orada sonuçta. Arada bir gelse de teyzemler, dayımlar, ananem yine de yapayalnız kalmış hissediyor kendini. Dönmek belki babamdan çok annemi sevindiriyor. Bense hislerimde emin olamıyorum. Arkadaşım olmasa da burada alıştığım İzmir'i özlemekle, kuzenlerime, arkadaşlarıma kavuşma isteğim çelişiyor sanki. Annemleri anlıyorum ama. Doğdukları, büyüdükleri, alıştıkları memleket. Nerede yaşarsan oraya uyum sağlarsın. Yetiştirilme tarzı bile başkadır her yerin. Annemler ve ben İç Anadolu çocuğuyuz.

İzmir bize tatil oluyor böylece. Kısa bir zamanda ananemlerin yardımıyla toplanıp dönüyoruz memleketimize. Herkes neşe içinde. Benimse neşemi bozan ufak hüznüm var yüreğimde. Denizden uzaklaşmak hüzün koyuyor gönlüme. Çok özleyeceğim maviliği hissedebiliyorum şimdiden...





 Yaşanmıştı geride kalan günler...

 Dönüyorduk doğup büyüdüğüm şehre...

 İzlediğim mavi deniz yoktu belki...

 Ama üzüldüğüm günler artık geride...



 Bir sevinç gözlerimde....

 Yarıda kalmış anılara dönüştü belki...

 Artık o şehir bekliyor beni....

 Hayat yeni duygular yeni....


 Geriye baktım kardeşti hüzün ve sevinç...

 Bazen gülüp geçtim bazen hıçkırarak.

 Ailem vardı ve yeni beklentiler...

 Yaşanacak günler için sustum....