Ömür su misali akar gider.

Bu cümle hayatın ne kadar boş olduğunu anlatsa da fazlasıyla eksik kalıyor gerçeklerden. Ömür su misali akıp gitmiyor. Her yaşanmışlık geride kocaman izler bırakıyor. İyi ya da kötü. Karakterimizi şekillendiren de hislerimizi değiştiren de bu akıp giden ömür değil mi? Zaman geçse de, ömür bitse de bazı anılar ilk günkü tazeliğini koruyor. Aynı acı tekrar tekrar yaşanıyor her anımsamada. Biz ne yapıyoruz? Ya kızıyoruz anılarımızı yaşatanlara ya kendimizi kahrediyor ya da unutmaya çalışıyoruz onca şeyi. Ama en çok da unutulması gerekenleri her gün yeni baştan hatırlıyoruz. Tıpkı benim yaptığım gibi.

Geçmişte yaşama geleceğe bak derler ama geleceği şekillendiren geçmişten kurtulmanın yollarını kimse anlatmaz insana. Hangimiz unuttuk acılarımızı, hangimiz bakınca geriye içimiz burkulmadan anımsayabildi... Yapabilen varsa da ben hiç becerikli olamadım o konuda. Kendimi ne geçmişten soyutlayabildim ne geleceğe hazırlayabildim. Şimdiye odaklandım mı peki... Onun için de kocaman bir keşke dökülür dilimden.

Bütün hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçiyor ama hangi acıdan başlasam, hangi anımı anlatsam bilemiyorum. Çocukluğum güzel geçti, mutluydum demem gerekirken hislerim durduruyor bu söylemimi. Dışarıdan bakıldığında mutlu bir aile, huzurlu bir yuva büyüdüğüm yer. Ya içerisi...

On iki sene sonra mucize gibi doğan, annemin babamın biricik kızı, gözbebekleri olan ben, mutluydum diyemiyorum. Olmam gerekiyordu ama değildim.

Oysa ne çok özleniyorum. Çocuk gelin olan annem ne tedavilere ne işkencelere maruz kalıyor çocuğum olsun diye. Annemden çok sonraları bunları dinlerken adeta şok oluyorum. Ne çok çekmiş, nelere göz yummuş. Çocuk yaşta evlenmesine mi yanayım, kısır diye olmadık, cahilce yapılanlara mı bilemiyorum dinlerken.

On dört yaşında evlendiriliyor, aşiret gibi bir eve gelin geliyor annem. Babamın dayaklarına boyun eğiyor, çocuğu olsun diye kim ne derse, saçma tedavilere sesini çıkarmıyor. En son kısır diye ayırmaya bile çalışılıyor. O zamanlardaki çaresizliğini düşünmek içimi dağlıyor. Neden çektin diye kızıyorum her dinleyişimde. Dediği tek bir kelime oluyor annemin. Dağlar sığar belki o kelimeye. Şiirler yazılır, destanlar okunur. Tek bir kelime tüm acıya göz yumduran: Seviyordum! Bu kadar işte. O sevgi acıdan başka bir şey vermemiş oysa. Sevgi o değil ama annem bilmiyor. Seviyordum diyor ve susuyor. Babam da seviyor ki onu bırakmıyor. Bazı sevgiler acıyla oluyor demek ki. Ya da sevmeyi öğrenmeyenler böyle yaşıyor aşkı. Acı çekmeyi sevgi sanıyorlar aslında ama bunu anneme, babama nasıl anlatabilirim.

Aradan geçen onca zamandan sonra isteklerinin yerini vazgeçmişlik alıyor. Artık olmuyor çocuğumuz diye kabullendikleri zamanlar alıyorlar annemin hamilelik haberini. İkisinin sevincini tahmin etmem hiç zor değil.

Anneme çok üzülüyorum. Anlattıkça içimde öfke büyüyor. Çektiklerini, yaşadıklarını aklım almıyor. Önce babama sonra tüm dünyaya kızıyorum. Ama onu da anlıyorum artık şimdi. Öğreten olmamış doğruyu, yanlışı. Onların doğrusu neyse o gösterilmiş. Yetiştirilme tarzı insanları ne kadar da etkiliyor anlamış oluyorum. Hep çalışmayı, para kazanmayı öğretmişler. Sevgi nasıl verilir, nasıl sevilir kimse anlatmamış; ne büyük eksik. Para her şeyi satın alabilir sanıyor babam. O sebepten ötürü olmalı ki işkolik olmuş çıkmış. (Aslında biz öyle biliyormuşuz gerçek ise bambaşkaymış.)


 Kız çocuklarının ilk aşkı babalarıdır. Bense ilk aşkım olacak babamla tanışmıyorum ki hiç. Annemle yalnızlığı yaşıyoruz dibine kadar. O oluyor benim babam. Sabahtan akşama kadar tüm ilgisiyle, sevgisiyle o bana ben ona yaren oluyoruz . Eşiyle değil benimle yürüyor ele ele caddelerde mesela. Akşam yemeklerimiz hep onsuz. Annem babamla baş başa hiç yemek yemiyor, yiyemiyor. Ya da ben ikisini yan yana, göz göze hiç görmüyorum. Babamla hiç film izlemiyoruz. Hiç baba kız bir oyun oynamıyoruz. Hatta ben babamın dizine hiç oturdum mu, hiç sohbet ettim mi, o bile yok anılarımın arasında.

Her aile pikniklere giderlerken biz bakıyoruz annemle arkalarından. Birlikte, sessizce ne hayaller kuruyoruz kim bilir. Arkadaşım dediğim komşumuzun kızını babası ve annesiyle pikniğe giderken izliyoruz bir gün yine balkonda. Gözümden yaşlar dökülürken beni teselli etmek isteyen anneme soruyorum. Nerede babam? Gelsin gezdirsin bizi. Hıçkırarak sorduğum soruların cevabı annemin hüzünlü gözlerinde. O da bulamıyor ki cevabını. Nerede onun eşi? Ne zaman gelecek? Yalnızlığına ne zaman son verecek, o da emin değil. İçinin ne derece acıdığını tahmin edebilsem de, biricik kızını üzmek en son istediği şey hayatta. Sessiz ağlıyor ben duymayayım diye. İçinde patlayan volkanları benim için dışına yansıtmıyor. Bu konuda o benden daha çok yıpranıyor. Yine de bana belli etmemek için ne çok çaba sarf ediyor canım annem. Kendi kahrolsa da kızı mutlu olacak. Yapmak için çırpındığı tek şeyin bu olduğunu görebiliyorum. Belli etmiyor ve yine beni, gelecek kızım, diye saçımı okşayarak avutuyor. Gelecek babam ve bizi de pikniğe götürecek. Bebek alır, o kocaman güzel bebekler... Her istediğimi alır. Kızını sever o, çok sever değil mi? Ona göre evet... Ama bir şey bilmiyor babam. Sevgi eşyayla alınmıyor. Uzaktan sevilmiyor kızın. Ben bebek değil onu istiyorum, bundan haberi dahi yok benim babamın. Meğer sevgiyi farklı anlamış o. Hiç görmeden, oyuncaklarla, giyeceklerle insan sevilir sanmış. Üzgünüm baba. Ama olmuyormuş öyle işte. Görmeden sevemiyormuş senin kızın. Öğrendiğin her şey baştan yanlışmış senin.

Ben öyle babamı beklerken o ise başka bir kadınla annemi aldatmakla meşgulmüş. Asıl içi yanan, gözlerinden yaş akmadan, hıçkırmadan ağlayan annemmiş meğer. Benim saçımı okşarken içine akıyormuş o yaşlar. Ama daha beş yaşında bir kız tüm bunları ne bilsin.


Geçmişe dönebilseydim eğer o güne döner ve annemin yumuşacık saçlarını ben okşar, ben silerdim gözlerinden yaşları. Yazarken dahi içimi parçalayan keşkeler şimdiden yaş oldu aktı gözümden. Kızlar babalarına anneleri için kızıyorlar. Onları ağlattı diye bizdeki tüm öfke. Yoksa bizi sevmişler, el üstünde tutmuşlar hiç önemi olmuyor. Annelerimiz gülerse gülüyor ağlarsa ağlıyoruz biz. Hüznümüz de mutluluğumuz da annelerimizde gizli bizim. Bir gün anne olursam şayet evladıma öğreteceğim en önemli şey bu olacak. Anneler evlatlarıyla evlatlar da anneleriyle yaşar mutluluğu...


Annemin aldatıldığını anladığı an gözlerimin önünde canlanıyor. Yüzündeki acı, hüzün; gözlerindeki boşluk, dudaklarındaki titreme neler yaşadığını, neler hissettiğini dile dökmesini gerektirmiyor. İş için yurt dışına değil kadının kollarına gidiyormuş meğer babam. Yılbaşında otomobil bakmaya değil, metresine hediye bakmaya gidiyormuş. Biz evde onu beklerken az bir sevgi, ilgi için, o başkasına doyasıya yaşatıyormuş tüm sevgisini. Anneme bakmaya tenezzül bile etmeyen babam, kendini parası için, sadece menfaat için seven bir kadına dikiyormuş gözlerini. Bizden esirgediği güzel sözleri ona ilan ediyormuş ne yazık ki. Ve bunu annem ona hiç yakıştıramazken, o hiç gocunmadan oturtuyormuş kişiliğine, karakterine. Bizi feda ettiği kişi ise parası bitince sırtını dönecek, haberi yok henüz. Ne yazık.

Vah benim iyi niyetli annem. Olan hep fedakar tarafa oluyor. Birisi feda ediyor hayatını diğeri ise kar sağlıyor. Nedense feda eden taraf çoğunlukla kadın oluyor toplumumuzda. Sevince hemen güveniyor, uğruna kendini heba etmekten bir an bile çekinmiyor. Bu ayakta alkışlanacak hareket ise yanlış anlaşılıyor, takdir yerine dışlanma alıyor karşı taraftan. Zayıflık gibi görünen davranışlar kendi karakterlerine yaftaladıkları, asıl cesur olanlar zayıf gördükleri oluyor. Bunu fark etmeleri ise ancak kaybedince oluyor. Keşke bunu önceden anlayabilseler.

Bu ihanet ortaya çıktığı zaman babam yurtdışında toplantıda. Şimdi gülüyorum toplantıya. Toplantı.

Annem ilk şoku atlatmış, acısını içine gömmüş, karar alma safhasında. İçine atılan bitmiyor tabii. Hala devam ediyor sızlamaya. Babam gelmeden kararını vermeli. Kaç gün sabaha kadar gözyaşı döküyor. Kaç gün sabahlıyor pencerelerde bilemiyorum. Ve öyle bir haya var ki utanıyor annem aldatılmaktan. Asıl utanması gereken gününü gün ederken annem yapıyor bunu. Anlatamıyor kimseye. Kendi kendine aşmaya çalışıyor. Ne kadar güçlü de olsa nasıl aşılır ki bu olay. Nasıl avutabilir insan kendini. Aynanın karşısında kendine neler diyor bilebilseydim keşke. Saçını tararken gözlerinden akan yaşları siliyorum. Ama düşüncelerini okuyamıyorum. Ben olanlardan habersiz, anlamıyorum annemin ağlamalarını. Annem avutur beni her zaman ama ben annemi nasıl avuturum, hiç bir fikrim olmuyor.


Bir kaç gün sonra bir sabah uyandığımda annemi çok iyi buluyorum. Gayet sakin, rahat bir şekilde kahvaltı hazırlıyor. Kararını vermiş olmanın rahatlığı bu. Bazı çelişkilerden çıkmış, aşılmaz engelleri aşmış, kabulleniş evresinde demek ki. Öldürmeyen acı güçlendirirmiş. Anneminse gücüne güç katıyor. Babamdan çok daha karakterli, çok daha cesur, çok daha kararlıdır o. İçimden tebrik ediyorum annemi sessizce. Gücünü, kişiliğini ve kararlılığını ayakta alkışlıyorum.


Babam dönüyor günler sonra. Haberi yok tabii olanlardan. Annem, karşısında gayet sakin oturuyor. Önce yemeğini hazırlıyor sonra çayını koyuyor masaya. Yeme içme faslı bitince de konuşmaya başlıyor. İlk dediği ise ben oluyorum. Kızımın velayetini bana vereceksin. Senden ayrılıyorum. Sevgilinle sana mutluluklar dilerim. Konuşma bu kadar. Kalkıyor masadan. Şoke olma sırası babamda. Bir an ne yapacağını bilemiyor. Boş boş bakıyor duvara. Sonra kafası yerine geliyor olmalı masayı devirircesine kalkıyor. Annemin peşinden koşuyor şimdi. Ben odamda dinlemeye çalışsam da hiç bir şey anlamıyorum. Annem girip elimi tutuyor ve gidiyoruz diyor yalnızca. Ben afallıyorum. Babam gelmiş niye gidiyoruz diye merak ediyorum ama suskunum. Anneme soru sormam ben. O bir şey diyorsa yaparım. Doğrudur çünkü hiç şüphem olmaz ondan. Yine aynı şekil elinden tutup geriden anneme laf anlatmaya çalışan babama el sallıyorum.

Birkaç ay dedemlerde kalıyoruz. Babam ise her gün arıyor. Benimle konuşuyor genelde. Annem almıyor hiç telefonu. İstemiyor konuşmak demek ki. Ben ise evdeki halimden daha yakınım babama. Çok saçma evet ama şimdi daha sıcak babam. Kızım, canım, bi'tanem sözcükleri havada uçuyor. Dedemle konuşuyor arada. Ne konuştuklarını bilemiyorum. Annemi her defasında ısrarla istiyor telefona ama yok. Annem hayır diyor. Evdekiler ise babamı çok sevdiklerinden anneme hep şans vermesini söylüyorlar. Annem ise gururunu hiç düşürmekten yana değil. Bir gün teyzem konuşuyor annemle. Kızını alırlar elinden güçlüler diye korkutuyor annemi. Annem bir taraftan korkuyor, bir taraftan inanmıyor buna. Gözlerimiz kavuşunca hep bir korku görüyorum gözünde. Her an yanımda. Hiç ayrılmıyor. Tuvalete bile gelecek sanki benimle. Eli hep saçlarımda. Öpüp, koklayıp duruyor. Sevgisi öyle yüce ki diz çöktürür dünyayı önünde. Benim sevgim ise sonsuz. Bir dediğini ikiletmem asla. Yanından hiç gitmiyorum. O beni öptükçe kalbim rahatlıyor. Gözlerim hep annemde oluyor. Gülüyor mu, ağlıyor mu sürekli kontrol halindeyim. Elimde olsa tek damla gözyaşına dünyayı feda edeceğim. Gözlerindeki hüznün sahiplerini mahvedesim var. Kim olursa olsun. Benim annem ağlatılamaz. Düşüncelerimle iç içe yaşıyorum o sıralar. Onca şeyi yaşatan ve daha yaşatacak olanda babam ama ben bundan bihaberim henüz.


Babam ise ne halde hiçbir bilgim yok. Af dilemekten başka neler yapıyor emin olamıyorum. Epey zaman sonra bir akşam dedemin müsaadesiyle geliyor. Önce dedemle sonra da odada annemle konuşuyor. Her şeyi terk etmiş. Kadını, yurtdışındaki işini. Yeminler ediyor anneme. Sevdiğim sensin, bırakma diye yalvarıyor. Babamın o hali nasıl şaşırtıyor anlatamam. Beni kucağına alıp öpüyor, kokluyor. Annemin ellerini tutuyor, öptükçe öpüyor. İki büklüm önünde görseniz. El pençe divan duruyor sanki. Annem öncesinde ilgisizken yavaş yavaş yumuşadığını hissediyorum. Seviyordum dediği adamı hala seviyor belli. Ah annem ah. Gönle söz geçiremeyen merhametli annem. Hüzünle dolaşan gözleri nasıl parlıyor babama bakarken. Ben merakla olacakları beklerken babam her yolu denemenin peşinde. Fazla kararlı. Annem tamam dese uçacak bir havası var. Ve öyle de dedirtiyor sonunda. Sözler veriyor tekrar tekrar mutluluktan.

Ben heyecanlıyım. Zaten konuyu tam anlamamış olduğumdan annemle babamı böyle görmek sevindiriyor. Babam gibi havalarda geziyorum ben de. Annem sağımda, babam solumda dedemin evinden çıkarken mutlu bir çocuğun günlerce çabalayıp sonunda uçurmayı başardığı uçurtma gibi oluyorum. O havada dans ederken ben de annemle babamın kollarında ahenkle dans ediyorum sanki.

Kısaca her şey oluyor bitiyor, annem babamı affediyor, babam tüm varlığını o hata yüzünden kaybediyor. Şimdi ise verilen sözlerde sıra. Önce yeni bir sayfa açmak için Konya'dan İzmir'e giderken buluyoruz kendimizi. Yeni şehir yeni hayat düşüncesi var ailemde.

Yeni umutlarsa yüreklerin en gizli köşelerinde. Olacaklar önceden bilinebilseydi keşke.


   "Gidiyorum ya bu şehirden

   Yeni başlangıçlara gidiyorum

   Siliyorum gözyaşlarımı hayallerimle

   Ümitlere gidiyorum

  

   Ne yaşanmışların önemi var

   Ne kırılan kalplerin

   Hayaller süslüyor yeni başlangıçları

   Bu şehirden gidiyorum"