The Anxious Journey - Giorgio de Chirico, 1913
"...Eve giderken düşünceler beynimde dönüp duruyordu. Mephisto gerçekten orada mıydı, yoksa bu olanlar yorgun zihnimin bir oyunu muydu? Tenimdeki ürperti, omurgamdan yukarı doğru çıkan bir elektrik dalgası gibi tüm bedenimi esir almıştı. Ama hayır, bu sadece bir yanılsama olamazdı. Sesini duymuştum, kanatlarının gölgesi bar boyunca uzanmıştı. Kendi içimde gidip gelen bir savaşın ortasındaydım.
Kapıyı açtım. Evin sessizliği, sanki az önce yaşadıklarımı teyit eder gibi üzerime çöktü. Işığı açmadan koltuğa oturdum. Düşüncelerim beni bir girdap gibi içine çekiyordu. "Biz mi ölmüştük?" diye sormuştum kendime. Bu soru, Mephisto'nun o tok sesinin yankısıyla zihnimde bir kez daha yankılandı. "Siz zaten kendinizden korkuyorsunuz..."
Ne demek istemişti? İnsan, kendinden korkar mıydı? Cevabı biliyordum ama kabul etmek istemiyordum. Bu dünyada her şey, hayatta kalma refleksi üzerine kurulu değil miydi? Varoluşun dayanılmaz ağırlığı altında ezilirken, insan en çok kendi zihniyle savaşmıyor muydu?
Sonra bir şey dikkatimi çekti. Oturma odasının ortasında, daha önce hiç fark etmediğim küçük bir zarf duruyordu. İçimden bir ses, bunun Mephisto’yla bağlantılı olduğunu söylüyordu. Yerimden kalktım ve zarfa doğru ilerledim. Parmaklarım, zarfı tutarken titriyordu. Yoksa bu bir tuzak mıydı?..
Zarfı açtığımda içinden tek bir kelime çıktı: "SEÇ."
Bu kadar mıydı? Peki neyi seçmem gerekiyordu? Zihnim daha da bulanıklaştı. O sırada salonun karanlığında, çok hafif bir gülüş yankılandı. Mephisto'nun sesiydi bu. "Dostum, bir cevap arıyorsan... kendine dönüp bak."
Bir an için nefesim kesildi. Sanki evin dört bir yanı o kanatların gölgesiyle dolmuştu. Ama onu göremiyordum. Karanlık, sadece bir fısıltı ve o uğursuz varlık. "Bu kadar kolay değil," dedi ses. "Seçimini yapmadan huzura eremezsin."
Bir anda her şey sustu. Kalbim deli gibi atıyordu. Ellerim hâlâ zarfta yazan kelimeyi sıkıca tutuyordu. Seçim mi? Neyin seçimi? Evdeki sessizlik, artık dayanılmaz bir yük haline gelmişti. Daha fazla dayanamayarak pencereye koştum.
Gecenin karanlığında bir gölge belirdi. Bu kez tamamen net bir şekilde gördüm. Kanatları yoktu ama gözlerindeki derinlik, ruhumu bir ayna gibi yansıtıyordu. "Ben zaten hep buradaydım," dedi. "Asıl soru şu: Sen, neredesin?"
Bu kez cevap bendeydi. Ama ne olduğunu bilmiyordum..."
Dipnot: Çoktandır yazıp paylaşamadığım bu öykünün devamı olan "Seçim Kapısı" biter bitmez burada paylaşmayı umuyorum. Sevgiler...