Uzaklıklar...duyguların daha da alevlenmesini besleyen tel örgüleridir. Yaklaşıp telleri aşmaya çalıştığınızda ellerinizin nasıl hırpalanıp kanadığını görürsünüz. Hastalığınız büyür ve yalnızlığınız. Bir kaos başlar içinizde, anlamak bile zordur bunu. Çünkü dengesiz ve zıt duygular bir met cezire dönüşür. Bazen o sevginin büyüklüğünü hatırlayıp neşelenir, bazen yan yana olmayışın derin yalnızlığını yaşayıp durursunuz.Bazı uzaklıklar da daha derindir. Ona kavuşulmaz. O sadece içinizde bir yerde tünemiştir ama hiç gelmeyecektir. Tüm bu duygular bir gözyaşı harmanlar. Ve artık gözyaşlarından utanmazsınız. Sokaklar ve insanlar sizi izleyebilirler. Tabiii... dikkat ederlerse.

Dikkati gerektirmeyecek kadar onlara uzaksınızdır. Burada bahsettiğim tamamıyla ruh halinin uzaklığı olabilir.


Çok uzun zamandır altına kürsü çekip oturamadığım ceviz ağacının altında bunları düşünüp durmuştum. Ceviz ağacı yapraklarından soyunup kendini güze hazırlarken, kavuşmanın ne güzel şey olduğunu onun dallarına konup öten kuşlarla birlikte anladım. Kürsüyü itip birden hızlıca volta atmaya başladım. Bu kuru yaprakların hışırtısı hoşuma gidiyordu.

Eskiden dibine sinip kalan bir tırtıldım. Şimdi yanıbaşında kanat çırpan bir kelebek. Böylemi sahi? Uzaklıklar bizi değiştiriyor mu ?

Daha olgun olmamız için,daha güçlü ve sağlıklı olmamız için bir deneme mi ?

Nelerle başedebileceğimizi görebilmemiz ve kendimizle gurur duyabilmemiz için, tek başınalığı öğrenmek için zorlu bir yol mu ?

Sanırım,öyleydi.

Merhaba ceviz ağacı ben geldim.