Mezar taşlarına kazımak varmış seni

Biri yarım kalmış, biri yıkılmış, biri rüyasında irkilmiş

Bir rüzgar bekledim alsın götürsün diye beni

Bir rüzgar aldı götürdü her yeri

Mahşer yerinde yalnız kalmayı

Ne bilirdin ey, ne bilecektin

Kırık kapıların ardında ışık beklediğimi

O merdivenlerden çıkmayı beceremediğimi

Senin elvedan başka elvedalara benzemiyor

Ölmek böyle bir şey olmalı


Ulus'ta bir akşam açıkken pencereler

Sen bambaşka bir gölgeydin

Ne ben ağustosu çok sevebildim ne ağustos diş biledi bana

Durağı seviyordu bir yolcu

Bir güvercin kalktı geldi yanıma

Ne o bilir seni ne ben bilirim artık

O gün gelse hatırıma oturup ağlayacaktık

Ben yaşamak istemedim, yaşamak geldi buldu beni

Ya ben nereden bilecektim eski lambanın ölümü beklediğini

Kırık aynanın intiharını

Ruhumu öldüremedim

Hala senden kalma ölü yapraklarla avunuyorum


Ve sonralar geldi ardı ardına

Bunca zaman ölü saatlerini dinledim

Biraz karanlık biraz da değil bir odada

Buna ne zindan denir ne özgürlük

Hep aynı cevapların sorusunu sorarken

Bütün hepsi aynı sabahtı, gördüm

Bakışlarım hep biraz donuk

Bir kıyamet es geçmiş gibi

Dolmayan boşluklarda boğulurken

Kor düştü ardına her nefesin

Yasla alnını buz mermerlere

Davut gibi parçalayıp çıksa içinden kuşlar

Yine değmeyecek ellerim ardına

Şimdi sorsan bana dünkü meltemleri anlatırım

Şimdi yoksun