Sıradan bir günde yaşadığın o moral bozucu diyalogları hatırla. Patronunla, eşinle, babanla, annenle, dedenle yaşadığın; beklentilerin havada uçuştuğu, birey olduğunu kabul etmeyen, sınırlarını ihlal eden herkesi...


"Mail'e aynı gün dönüş yapmadın mı?"

"Neden akşam gelince aramadın?"

"Bana niye haber vermedin?"

"Evlilik yaşın gelmedi mi senin?"

"Tıp yazmayacaksan, niye uğraşıyorsun?"

"Paylaştım, beğenmemişsin. Görmedin mi?"

"Torun sevemeyecek miyiz?"


Hatırladın mı? Şimdi tüm bu vasat enerjili insanları ve kendini al, bazı günler yiyecek bile bulamadığın,  vatanının her bir köşesinin savaş altında olduğu, sokaklarda işgalci devriyelerin kendi yargılarını dağıttığı kaotik bir ortama koy.


Mustafa Kemal'e, Conkbayırı'nda gece yarısı mevzide, "Evlilik yaşın gelmedi mi senin?" dediğini hayal et. Ya da tut Fevzi Çakmak'ı, Duatepe'de dinlenirken "İkinci el araba fiyatları hakkında ne düşünüyorsun?" diye sor.


Şimdi nasıl hissediyorsun?

Bitti değil mi? Uçtu gitti.

Tüm o bayağılıklar birden, puf...


Eğer hayallerin için minicik cılız bir alev bile harlayabilmişsen bu hayatta, kendini işgalde ülke kurtaranların yerine koy. Onların da bir hayali vardı, senin de var. Her hayal yürekte eşittir! İster vatan kurtarmak, ister sanatçı olmak, istersen bilimle uğraşmak olsun; hayaller bayağılıklardan sıyrılıp harlandığı sürece parlayacaktır bu dünya üzerinde.

Sıyırıp at ölü toprağını üzerinden. Ömrünün, tüm o saçmalıklarla ve vasat insanlarla uğraşamayacağın kadar kısa olduğunu hatırla.


Kendine, hayallerine hak ettikleri mücadeleyi ver!