Nefret dehlizlerinde boğuluyorum, kuyularda bağırıyorum; duymuyorsun. Eskiden dua ederken seninle iç içe geçerdim, duamı duyduğunu hissederdim ama sanki artık aramızda bir perde var ya da bir duvar. Beni işitiyor musun hiç, bilmiyorum. Gökyüzünü içime sığdırmak istercesine nefes alıyorum, yetmiyor. Kendi nefesimde boğuluyorum artık bana yüzünü dön, benim dayanacak pek gücüm kalmadı, hissediyorum. Eskiden karanlık kuyulardan çıkacağıma o kadar emindim ki parlak akşamlar, gördüğüm o en parlak yıldıza dua ederdim, umut dolardı içim; sonra büyüdüm. O çok sevdiğim, beni çok uzaklara götürecek yıldızın insan yapımı bir uydu olabileceğini öğrendim; yani bir aldatmaca. Fakat bu da yıldırmadı beni, nefret dolu o karanlık kuyudan çıkacaktım bir gün. Yaratıcının benim yanımda olduğuna emindim hep. Bana hiç dayanak vermedin, sadece kalkan ve kılıçla kuşattın beni. Oysa her insana dayanak vermez miydin sen? Ama biliyordun en başından, beni gönderdiğin hayatta hiçbir desteğim olmadan yürüyeceğimi. Kılıç ve kalkanın yanında hiçbir zaman kurtulamayacağım ancak çok uğraştığım zaman idare edebileceğim kılıcımın da kalkanımın da sözünün geçmediği bir şey daha verdin: kendim. Hep düşündüm, bu kadar zayıf ruhu ve bedeni olan kuluna neden kendisiyle savaşmak gibi ağır bir yük verdiğini. Hep sordum. Bazen ikna oldum bazense isyan ettim, çok fazla dedim. Ama yine de senden vazgeçmedim. Çünkü benim mutlak hakikatim sendin. Sığındığım tek limandın. Envai çeşit, en tehlikeli sırlarımı anlattığım yegane bir ilahi güç ve taptığım tek şeydin. Sen de olmasan yaşadığım, gördüğüm bu zulümden nasıl kaçacaktım? Bu öyle bir zulüm ki, zulüm de benim. Gün gün nefret dolu karanlık kuyudan baktım zayıf ışığına, en güçsüz anımda bile filizlenen bir umut vardı içimde. O umuda bile düşman oldum zamanla. Üzüyordu beni artık, olmuyordu, çünkü daha çok batıyordum sonsuz karanlığa. Bana umut verme, söndür diye yalvardım sana, yalvardım ki huzur bulayım. Sen kullarını sever misin? Sevdiğin kullara nasıl davranırsın? Kimi der ki Allah sevdiği kuluna dert verirmiş. Önceden buna inanırdım ve sevinirdim fakat artık inanmıyorum, bu sadece dertlileri ve kaybedenleri avutmak için bir söz sadece. Ben hayatım boyunca hep senin Yusuf'un olduğumu düşündüm, buna inandım. Sımsıkı sarıldım. Beni bir gün karanlık, bataklık kuyudan kurtaracağın günü bekledim. Olmadı. Kendi ellerimden kayıyorum tüm hızımla, mutlulukları bir camın arkasından izliyorum. Sadakati, mutlak sevgiyi, hayatı bir mutfak penceresinden elimde sarı bezle izliyorum...