Ben o mündemiç olanım, hikâyelerinizde saklı kalan.


Dış dünyaya pencerenizi kapatıp da yalnızlığınızın o bambaşka dünyalarına eşlik edeninizim. En güzel yerinde gerçeğin penceresini aralayanım ben. Hayallere dalmışken yeniden gerçeğin penceresini aralamak, yazın ortasında asfalt sıcağının yüzünüze vurması gibi yakıcıdır.

Fakat yalan değil hayaller daha yakıcıdır. Hayaller, belki de hiç çıkılmayacak olan bir müsabakaya sürekli hazırlık yapmak gibi.

Gerçeğe alışıyorsun, gerçek acı acı çarpıyor yüzüne. Kamçılanarak da olsa alışıyorsun ve işin tuhafı sevmeye de başlıyorsun bu acı hâli. Söylesene, kaç zamandır bakmıyorsun yüzüne? Baksan kendini tanıyabilecek misin acaba? Kimsin, sen hangisisin gerçekten? “Senler” içinde hangisini daha çok seviyorsun? Kendinde kayboluşlarının dahi farkında değilsin ve hiçbiriyle de düşündüğün kadar mutlu değilsin üstelik.


Ne istiyorsun? Senin mi olsun her şey?

Sen mi olmalısın her şeyde? Şeyler yiyip bitirir bizi, her şey olduğu gibi, hiçbir şeydir de “şeyler” ve sen hiçsin. Sen kendi varlığında bile tam olamayış, eksik kalışsın. 


Ne istiyorsun?