Mutluluk deyince aklıma kelebekler gelir. Kelebeğin ömrü gibi kısadır mutluluğun süresi de. Yakalarsan bir kelebeği dikkatli olmak zorundasın çünkü en küçük bir yanlış hareketinle öldürebilirsin onu. Tıpkı mutluluğu bulduğunu sandığın anda onu kaybetmek gibi...


Ömür boyu mutlu olmak mümkün değil. Sadece iyi dileklerde temenni ederiz bunu. Zaten ömür boyu aynı ruh halinde kalmak da mümkün değildir ya neyse. Geçicilik bakidir. Değişmeyen değişimdir gibi oldu bu. Ama doğru oldu.


Mutluluğa hazırlamalıyız kendimizi. Her an gelebilecek olan sevdiğimiz bir misafiri bekler gibi beklemeliyiz onu. Mutluluk ona hazır olan zihinlere mutlaka konuk olur. Nasıl mesela? Zihnimize iyi düşünceler yerleştirmeliyiz sevdiğimiz odamızı dekore eder gibi. Evet çok klasik ama doğru bir yöntemdir bu.


Güzellikleri fark edip bu süreyi mümkün olduğunca uzatmalıyız. İncelemeye başlarsak her güne bir sürü küçük mutluluk sığdırabiliriz. Yıldızları izlemek bile mutluluk verir insana zihni buna hazırsa.


Zihni eğitmek gerek galiba yönlendirmek gerek. Ona farklı düşünme biçimleri yüklemeyi bilmeliyiz. Bu da biraz kitap okumakla oluyor. Biraz meditasyonla. Ufuk açan sanatsal etkinliklerle oluyor.


Zihin onu şaşırtmamızı mı istiyor? Sanmıyorum. Onu şaşırtmak bize iyi geliyor. Zihnimizi egonun baskıcı yönetiminden kurtarmak gerekiyor. Ego neydi? Oluşturduğumuz sahte benlik algısı. Kimlik. Yani BEN dediğimiz her şey. Biz egodan ibaret değiliz, bunu bilmeliyiz. Oysa egonun ardındaki gerçek kimliğimiz, insan olan ruhsal yanımız, Tanrıyla evrenle bir bütün gibi hissedebiliyor kendini.


O yanımla tanıştım. Hepimizin öyle bir yanı var ve bu mutlulukla yakından ilgili.


Evet, çözüm kendimizi sevmekten geçiyor. Kendimizi tanımak ve sevmekten. Kendimizden vaz mı geçmeliyiz? Hayır, vazgeçmek zorunda olduğumuz egomuzun yarattığı o sahte benlik algısı. O maskeyi düşürmek oldukça zor. Bazıları buna ölmeden önce ölmek diyor. Yani benliğin çöküşü, yeniden doğuşu getiriyor.


Buda'ya egosuzluğun öğretmeni diyorlarmış. Yolumuzu aydınlatan insanlar egodan nasıl da uzaklar değil mi? Bana kalırsa yapmamız gereken egonun farkında olmak. Onun kölesi olmaktan kurtulursak gerisi geliyor. Mutluluk egosuzluk mudur bilmiyorum ama egoyu dize getirmek mutluluktur bunu biliyorum.


Çünkü çıktım zihnimden. Zamanı durdurdum. Zihnimi susturdum. Mutluluğu buldum. Hiçbir şeye ihtiyacım olmadı bunları yaparken. Zaten içimdeki bir ses 'hiçbir şeyin önemi yok' diye fısıldadı. Öyleydi gerçekten. Bu dünya bir rüyaydı ölünce uyanıyorduk. Ama bunu fark eden de ölmeden önce uyanıyordu. Ve eskisi gibi yanlış anlamlar yüklemiyordu olana bitene.


İçindeki yaratıcıya teslim olduğunda, hayatının akışı hızlanıyordu ve mutluluk da kendiliğinden konuyordu omzuna. Bunu başarmak için para harcamaya gerek yoktu. Sevgili bulmaya ya da havalı arkadaşlar edinmeye gerek yoktu. Dışarıda değildi çünkü mutluluk içimizdeydi:)


Reçetesiz bir ilaç mı acaba mutluluk? Şifa mı ya da yokluğu hastalık mı? Sorular sormak cevabı bulmayı kolaylaştırır mı? Bilmiyorum sorun siz de içinizdeki yaratıcı güce... Çünkü O yani (Allah) (Tanrı) her yerde... Sen olarak tezahür ediyor ve ben olarak... Burası O'nun dünyası, yani O'nun rüyası... Ruhlarımız ise O'nun aynası.