Bir insanın... sevdiğin bir insanın kötü hissetmesi ruha nasıl bu kadar tesir edebilir?

Mutluluk nedir ya da ne değildir?


Bazen, bazı durumlarda iken kötü hissetmeyi bile özlüyor insan, sürekli memnunluk kişide, bu mutluluğun sonunda kötü bir vaka gerçekleşecekmiş gibi tereddüt ve şüphe uyandırıyor. Mutluluk, bu şüphe ile kişiye ya zehir oluyor ya da kişi bu mutluluğa dört elle sarılıyor, sonunda gerçekleşecek olanlardan korkarak. Ama bazen birinin mutsuzluğu ve tükenmişliğini haber alıyorsun ve bilinçsizce aynı ruh halini giyiyorsun üzerine, sanki o kısa süreli olarak yaşadığın mutluluğu telafi etmek istercesine. İçten içe aslında mutluluğu hak etmediğini düşünüyorsun ve derin bir pişmanlığa bürünüyorsun. Sevdiklerinin senin kadar refah içerisinde olmadıklarını gördükçe bu inancın daha da artıyor. Ve bu mutluluk seni eskisi kadar mutlu etmiyor. İşte bu yüzden saygı duyuyorum mutsuzluğa. Paralel bir çizgi halinde süratle ilerleyen mutsuzluk bazen beklenmedik bir olay karşısında yükselişe geçerek mutluluğa evrilir ve bu mutluluk hali doruğa ulaştığı an düşüşe geçer ve tekrar mutsuzluğa evrilerek stabil ilerleyişine devam eder. Kişi sürekli olarak mutsuzsa şayet, mutluluğun geçiciliğini ve kıymetini bilir ve bunu iyi değerlendirir ancak mutluluğu sürekli olan kişi, mutsuzluk haline takıldığında tökezler ve düşer ve bunun sonunda çok fena çakılır, tıpkı uçurumdan düşer gibi. Dolayısıyla mutsuzluk iyidir ve mutluluğu kıymete değer yapan da mutsuzluğun ta kendisidir.


Yaklaşık bir aydır derin bir mutluluk vardı üzerimde lakin bu bulut dağılana kadar anlamamıştım, aslında mutsuzluğumun benim kimliğim ve ayrılmaz bir parçam olduğunu. Değer verdiğim, gönül bağı kurduğum kişilerin mutsuz ve bertaraf olduklarını görmekti beni bu mutluluk silsilesinden alıkoyan ancak müteşekkirim onlara, çünkü mutluluk uyumaktır, bilmem belki de sadece bana yapay geliyor. Şimdi anlıyorum da bu bir ay süresince duyduğum mutluluğum, ruhuma açılmış karadeliği, bir parça yama ile kapatmak kadar anlamsızmış. İşte şimdi iki tezat kavramın derinliklerine geldi konu: Soyut ve somut/maddiyat ve maneviyat çatışması.


“Ruh” soyut bir kavram olmakla birlikte bu sürekli duyduğum ‘mutsuzluk’ durumu da ruhuma kazınmış bir hissiyat iken; yamaya benzettiğim ‘mutluluk’ ise günlük yaşantıda evrildiği biçimiyle yani ‘soyutumsu bir somutluk’ halinde, hiçbir şekilde ruhumdaki delikleri ve içlerine kazınmış mutsuzluğu kapatamayacak kadar yetersiz ve anlamsız bir nitelik taşıyor. Somut yani maddi olanın, manevi yani soyut olana yaptığı etki ancak böyle açıklanabilir. Kısacası maddenin, manaya olan etkisi ucuz bir parfüm kadar geçicidir ve ucuz parfümler bedenin ter kokusuyla birleşince ortaya daha kötü bir koku çıkabilir.


Bu bir ay süresince yaşadığım ‘mutluluk’ yamasının aslında sürekli olan duygularımı uykuya sevk ettiğini söylemeliyim. Duygudan yoksun bir mahluka dönüşmem yakındı eğer uzasaydı mutluluk serüvenim. Mutlu olmanın bir ‘duygu’ olmadığını söylemiyorum, tıpkı ‘ıstırap’ gibi ‘mutluluk’ da bir duygu bütünüdür ve ondan yoksun olmaya ‘mutsuzluk’ denir. Ancak ‘mutluluk yaması’ kişinin manevi algılarını kapatarak onu maddiyata koşullu bir bağımlılığa sürüklerken mutluluktan yoksun olma durumu olan ‘mutsuzluk’ ise kişiyi maddiyattan ayırarak ona, içerisinde çeşitli zenginlikler barındıran manevi dünyanın kapılarını açar. Ve bu içsel dünyada kişi, zamanın gerçek anlamını keşfederek onun günlük anlamının yetersizliğini; duyguların geçici olduğunu ve geçici olsa dahi bu duygunun değerini; yapılan her yapı, çizim ve yazının bir ifadesi olduğunu, birer duygu aktardıklarını, yani bakmak ile görmek arasındaki ayrımı bilir ve birer görme organı olan gözü kelimenin tam ve doğru anlamıyla “görmek” için kullanmasını öğrenir. Empati duyusu gelişir ve başkalarının duyguları ile düşüncelerini benimseyerek dikkate almaya başlar. En önemlisi ise kişi vaktini değerlendirmeyi, yani anı yaşamayı bilir.


Mutluluğun günlük hayattaki anlamı yukarıda da değindiğim gibi soyutumsu bir somutluk kazanmışken, asıl ‘mutluluk’ tamamen soyut bir kavramdır ve ruha olan tesiri günlük hayattaki mutluluğa nispeten daha kalıcı ve etkilidir. Çünkü soyut olan yapıya yine ancak soyut olan etki edebilir ve bu etki geçse dahi, ardında mutlaka kendinden bir iz bırakır.


Kötü bir şekilde örneklendirirsek psikolojik şiddetin tesiri, fiziksel şiddetin tesirine oranla daha kalıcıdır. Yaralar çoğu zaman vücutta yeri doldurulamaz izler bırakmaz ve geçicidir ancak psikolojik baskı ve şiddet, kişinin ruh hali üzerinde değiştirilemez izler, korkular ve refleksler bırakır. Ve bu olumsuz ruh hali zamanla fiziğe ve beyne yansır. Mutluluk yaması ise bu psikolojik bunalımların etkisini geçici olarak dindirse de acısını hafifletmez ancak asıl mutluluk, bu ruh haline yapışmış refleksleri ve korkuları azaltır ve hatta yok dahi edebilir, fiziksel ve zihinsel tesiri de düzeltebilir ancak bu derin izleri yine de dolduramaz ve süresini tamamlayarak, günün birinde tekrar karşılaşmak üzere yol alır.


Bazen belki de bizim için hayırlısı mutsuz olmaktır, en ufak mutluluklara karşı, budur bizi her açıdan ayık tutan ve bu yüzden sevdiklerimiz ve kendimiz için ‘mutluluklar’ değil de hayırlısını dileriz tanrıdan.




22.2.19

(01.30)