güzelliğini göğsümde bir sızının gölgesinde hissediyorum,

bir çiçeği elime alıyorum, sana dokunuyorum.

bir yola çıkıyorum ve yine sana gitmek için değil.

her gün ve her günün işleri senin tekinsiz varlığında sürüp gidiyor.


senin güzelliğini alıp bir yerde saklayamıyorum,

öylece uzaktan bakıp duruyorum.

uzun uzun bakıyorum ve sana tekrar bakabilmek için inime dönüyorum.


inim karanlık ve tekinsiz.

sana benziyor.


her şey sana benziyor.

belediyenin el atmadığı yollar,

sulanmamış, dikilmiş ve unutulmuş küçük ağaçlar.

ocağa konup yanana kadar unutulmuş kokusu küflenmiş komşu yemekleri.


karşıma çıkan her şey nasıl böyle suistimal edilmiş,

nasıl böyle, anlayamıyorum.

ben başlarken her şeyi ilmek ilmek örmemiş miydim?


sana kendimin en güzel hallerini göstermiştim.

biraz üstüne katmıştım, içimde büyüttüğüm karanlığı senden en ince ayrıntısına kadar saklamıştım.


görüyor muydun?

sahteliğimi,

yapamamışlığımı,

karanlığımı.


her şey eninde sonunda nasıl sana benziyor?

bir şiir gökyüzü hakkındaysa nasıl böyle seni andırıyor.

nasıl böyle, anlayamıyorum.