Geceleri nükseder aşkım, en çok geceleri. Yalnızlığım, yanlışlığım... Evet, öyle sanıyorum ki bir yerlerde büyük yanlışım. Kendimle kaldığımda hep hayatın anlamını düşünüyorum. Kendi gözümden dünyayı, çevremdeki insanların gözünden beni. Sevdiğimi, sevmeye çalıştığımı. Geçen seneki beni mesela. Hayatımı sarıyorum baştan, izliyorum kalbimin önünde. İlk ve en büyük vedam, yaşadığım, ait olduğumu sandığım şehreydi. Küçüktüm; gitmek mi, kalmak mı sorusunu henüz duymamıştım. Kalabilmek isterdim. Ama gitmek gerekti. Ne acı; hayatta gereken gerektiği zaman olmalı, tam o istediğinde. Belki de hayatın iyiliğidir bu. Git diyordur sana, gidersin. İlk ve en büyük vedam, bir otobüs camından çocukluğuma baktığım andı. Benimle gelen bulutlara bakıyorum. Etrafı izliyordum, bir daha hiç bu gözle bakamayacaktım. Giden olmak istemedim. Kalkmak isterdim, ta ki gidene kadar. Kalbim paramparçaydı, çocuk daha kalbim, sevgim acıyordu*. Ben halbuki hep sevdim. Gidiyorduk, insana hayatı hep aynıymış gibi geliyor. Bir şekilde yaşanıp bitecek sanıyor. Ben küçüktüm ve o büyük ve değişmez sandığım yaşamımdan ayrıldım. Bu gidiş, çevremdeki herkesi mahvetti. Ben camdan bulutları izliyorum. Yeni yaşamımı düşünüyorum. Bazen öyle anlar geliyor ki aklıma oturup zihnimde tekrar yaşıyorum. Benimle gelen ayı izliyorum. Evet benimle geliyor. Bense gidiyorum ama o bırakmıyor beni, ayrılmıyor benden. Zihnimde çocukluk ezgileri, ne çok isterdim şimdi hüngür hüngür ağlamayı. Bu gidişin bir duruşu olmalı. Hem insan için de hüngür hüngür... Gitmek özgürlüktü, sonradan anlıyorum. Gökyüzünden uçak geçiyor; ilk o gün gördüm uçağı, bahçede oyun oynuyoruz, kafamızı kaldırdık güneşin en tepeden bize baktığı zaman, uçak gidiyor, çok uzaklara gidiyor olmalı. O zamanlar, uzaklar çok uzak geliyor. Gidişimizle uzaklara, uzaklar yakın oldu. Çok üzülmüştüm o zaman, hiç veda edemedim. O günlerime sizi seviyorum diyemedim. Çekip çıkarılmış buldum kendimi çocukluğumdan, arkadaşlarımdan. İşte ben çıkarılırken o hayattan, bir otobüs camından bulutları izlerken büyüdüm. Ben çok ağlardım. Anneannem, ben daha fazla ağlamayayım diye, çok ağlarsam bir daha göremeyeceğimi söylerdi bu renkli dünyayı. Ben her seferinde onu dinlemez, daha çok ağlardım. Hep çok severdim. Sevdiklerim gittiğinde yine ağlardım. Hala aşamadığım onca şey çocukluktan. Şöyle güzel bir veda isterdim. O gidişten sonra hüznümü filizlendirdim hep. Hep birilerini özledim. Benim gibi hisseden aradım. Böyle oldu tanışmam şiirle; hayatta hislerimle yalnızdım sanki, yapayalnız tanıdım edebiyatı, yalnızlığıma dost edindim. Öyle şairler tanıdım ki. Sonra sustum. Daha fazla düşmemek için. Belki de tutunmak gerek zamana, kim bilir neler hissediyor onca kalp. Ben hayatın anlamını şairin dizesinde anladım. Ben hiç çiçekli şiirler yazamadım.
Didem Madak – Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım
“Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırk üç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!“
Sevgi ile...
*Turgut Uyar'ın 'Acıyor' adlı şiirinden bir mısra
Ayşegül Demiröz
2020-05-29T23:12:14+03:00William Faulkner'ın "The past is never dead. It is not even past" (Geçmiş asla ölmez. Geçmiş bile değildir) diye bir sözü vardır. Çocukluğumuz kimine göre güzel kimine göre de korkunçtur; ancak yine de bir şekilde bizimle yaşar. Gâliba, sadece oraya takılı kalmamamız bizi daha sağlıklı yapar. Yazdıkların kendimden bir şey hissetirdi bana. Ellerine, yüreğine sağlık..