Artık koyulaşmaya yüz tutmuş gri gövdeli, neredeyse bahçesinde

misafir olan şu ev kadar heybetli ama belki daha sevimli bir

kayın ağacının altında duruyordu kardeşim. Ben sadece onu göremiyordum,

o ise hiç kimseyi. Köklerine sarılmıştı şu pürüzsüz

ulu ağacın. Nihat’ın elini sırtımda hissettim. Sırtımdan, tam da

kalbimin olduğu yerin arka kapısından hafifçe iter gibi yön verdi

ayaklarıma. Aslında görür görmez tanımıştım kardeşimi. Hissetmiştim

yakınlarımda olduğunu. Artık sıcaklığını bir dayanak olarak

hissettiğim el biraz daha sıvazladı sırtımı. Birkaç adım daha

yaklaştık. Fonda çay kupasına çarpan yüzüğün hüzünlü sesi vardı

sanki. Bir de rüzgârın okşadığı ipeksi kayın yapraklarının fısıltısı.

Dizlerimin üzerine düştüm. Hiç böyle bir son düşünmemiştim.