Beni piyano kursuna göndermediler küçükken. Bale, yüzme, voleybol... Oradan oraya gönderdiler beni. Oradan oraya giderken çarpıp durdum sağa sola. Kendime hiç rast gelmedim oralarda. Kendimle tanışmam gerektiğini söylemediler bana. Bir gün olur, çıkar gelir sandım. Bir gün olur görürüm herhalde ben de kendimi.
Kendimi tanıyamadım. Bu yüzden tanıtamadım da doğru dürüst insanlara. Kimimdir, neciyimdir, neyimdir? Neyden yapıldığımı merak etmedim, bedenim gibi beynim de küçüktü, doğru soruları soramadım. "Babam nerede?" Bu muydu tek merak ettiğim de sürekli bunu sordum. Niye bir gün olsun "Ben neredeyim?" diye sormadım?
Annemin tek kızı daha soru sormayı beceremezken neden annem ikinci bir evlat istedi kendine, birincisine öğretmesi gerekenler bitmemişken hem de. Öğrettiği tek şeyin korku olduğunu kendisi kendisine söylememiş mi? Yoksa söylemiş de korku yeter mi sanmış? Doğru soruları çok geç dillendirmek anlamsızmış.
Oradan oraya sürüklenirken yeni bir teneke kutu eklemek ipin ucuna bize ne katar daha çok gürültüden başka? Daha çok gümbürdersek, tıngırdarsak, takırdarsak daha iyi bir aile mi oluruz? Yanlış soruları hiç dillendirmemek lazımmış.
Daha iyi bir aile olmak için önce aile olmak gerekmez mi, bunu nasıl dile getiririm şimdi. Hem herkes yanlış kabul etmişken biz nasıl doğrusunu kabul edelim?
Tanışıklığımın olmadığı dört kişiyle nefes alıyorum üç artı bir duvarın ve bir bedenin içinde. Hangi ip bizi bir araya getirmeyi üzülmeyerek yapar ki?
Yanlış soruları sormayı huy edinmiş dört kişiyle yaşıyorum, birini ben oluşturuyorum. O kadar çok yanlış soru sorup cevabını aradık ki şimdi hiçbir doğru soruyu dillendirmeye gücümüz yok. Yanlış soruların cevapları doğru olur mu?
Neden merak etmedim hiç onların neyden yapıldığını? Onlar cevapları biliyor mu? Hangi cevaplar, ortada soru yok. Hepimiz birer soru işareti değilsek bu soru ekleri niye var? Nokta olan birini gördün mü hiç? En çok merak ettiğim ne biliyor musun, hayır bilmiyorum. Bana hiç rastlayan oldu mu? Ben bir kere denk gelmiştim sanırım ama çıkaramadım. İnsan denk gelse tanımaz mı? Tanımazmış sanırım. Ama tanımazsa nasıl öğrenir? Çok mu önemli kaybolmuş hissetmemen, çok mu önemli yerleşik hayata geçmen?
Kimi suçlamak istesem kendimden başka, dönüp dolaşıp hiç tanımadığım birine rastlıyorum, dedim ya tanımıyorum. Her şeyin suçlusu nasıl bir kişi olabilir? Kalkıp ipi mi suçlayacaksın? Her şey nasıl onun suçu olabilir? Sen demedin mi hiç rastlamamışsın kendine, tanımadığın birini nasıl suçlarsın? Bal gibi suçlarım.
Soru sormak en önemli eylem diyorlar, doğrudur herhalde. Benim elimde bu var sadece, korkum. Tıngır mıngır o sallanıyor peşimden, ne kadar çok gürültü çıkarsak o kadar iyi insan olur muyuz? Sevmezler ses çıkaranları. Ama... aması yok. Sen şimdi şey mi sanıyorsun, kendine rast gelsen bir yerde tanırsın. Tanırsan ne olcak sanki? Hiçbir şey olmayacak.
Nereden biliyorsun? Öyle diyorar. Ha o zaman öyledir.
O zaman soru sormak yok mu? Yok. Öyle diyorlarmış ya. Öyledir öyle.
Muhammed Dalpalta
2020-09-12T21:21:18+03:00Yazınızı okurken Seven'daki John Doe'nun notları geldi aklıma. Kafanızın içindekileri güzel dökmüşsünüz. Kaleminize sağlık.