25 Aralık.

Sekizinci işimdeki ilk günüm. Normal insanlar bu günlerde neler düşünürdü artık hatırlamıyorum bile; belki ilk izlenim bırakma telaşı, bir ay sonraki bordronun mutluluğu...


Benimse aklımdan geçen ilk şey, buradan nasıl çıkabileceğim! Hani bahsettiğim şey Prison Break tarzı hapishane krokisinin sırta dövme yaptırılması değil, bilakis, beynimi satarak para kazandığım bu şirkette, sattığımı yerine koyup bir kez bile olsun benim için, kendim için çalışmasını sağlamak. Kısacası, plan yapmak! En iyi planların en hızlı yapılanlar olduğu gibi absürt bir düsturla yola çıkıyorum ve planımı hemen açıklıyorum!


İki opsiyon mevcut:

Ya bu deveyi güdeceğim,

ya da bu diyardan gideceğim.


Çobanlık işin en kolay kısmı. Firmada iki küsür sene ses çıkarmadan çalışırım. Satış tecrübemi pazarlayarak yurt dışı iş kovalarım veya yurt içinde uluslararası bir firmaya kapağı atmayı denerim. Yenildiğimi kabul eder ve kızıma nasıl asla başarılı olamayacağına dair kendi tekdüze hayatımdan kesitler vererek nasihatler sıralarım.


Ama bu opsiyonun gerçekleşmesi, benim ve nesillerim için hayal kırıklığından öteye gidemeyecek. Bende bu g•t oldukça hiçbir don tutmayacak, belli.


Diğer opsiyon,

bu Allah'ın belası gidişatı değiştirmek için, bu sistemden çıkmak için tuvalette, toplantıda, çocuk ağlarken, yemek yaparken bir şeyler çalışacak, bir şeyler düşünmek ya da tasarlamak, tasarlayacak kadar arzulamak. Aksi bir çaba, sadece kendimi kandırmak olur.


Hani başarısız olursam da en kötü ihtimal, LinkedIn’de “Nasıl cesurca denediğim ama başaramadığım!” ile ilgili bir paylaşımla etkileşim kasarım.


Lakin... Yine o en önemli ve en kısa soruya geldim tekrardan: “Ne?”

Ben bu hayatta neyi arzuluyorum bu kadar? Galiba bulmam gereken ilk, en hayati cevap da bu zaten.


Evet, normal insanlar heyecanlı

gözlerle ilk işbaşı günlerinde etrafı izlerken, sigara molasına çıkmış bendeniz, yorgun bakışlarla, omuzları düşmüş, kirli sakallı, bıkkın ve ifadesiz suratla hayat amacımı arıyorum.


Elimdeki tek umut da Steve Jobs’un, artık hiç düşünmeden ezberden, bir aşk şiiriymişçesine nefessizce okuyabileceğim o sözleri:

"Onu henüz bulamadıysan, aramaya devam et. Durma!

Tüm kalp meselelerinde olduğu gibi, onu bulduğunda anlayacaksın. Ve her muhteşem ilişkide olduğu gibi, yıllar geçtikçe daha da iyiye gidecek!"