Az önce, reklamını yapmak istemediğim bir sosyal medya platformunda karşılaştığım bir resim üzerine yaşadığım fikrî bunalımlarımı anlatmaya geldim. Evet, daha önce üye değildim, sırf bu yüzden üye oldum. Tek başıma delirmemem lazımdı. Birbirinden alakasız kimselerin yazdıkları ve belki de herhangi bir kimse tarafından herhangi bir şekilde anlamlandırılamayacak şeylerden çağrışımla önce bireylerin, sonra zümrelerin, daha sonrasında toplumun ve en nihayetinde dünyanın geldiği durumu analiz etmek ancak benim altından kalkabileceğim bir şey olabilirdi. Tabii bütün bunlara ulaşabilmek öyle sadece bir kimsenin yazdığı bir kitaptan yola çıkarak ulaşılabilecek fikirseli olamazdı. Bu fikirselini oluşturabilmek; ilgili kimselerin yazdığı kitapları "bir görsel" üzerinden eleştiren bireylerin, zümrelerin, toplumun ve ulusların da irdelenmesini gerektirirdi.
Neyse ki çocukluğunda üstün zekasının farkına varılamamış bir birey olarak yaşıtları "Cin Ali" okurken kendisi "Temel Biritanica" ansiklopedisine tebelleş olmuş, takip eden zaman içerisinde menfur bir uyku bozukluğunun da bir sonucu olarak kendisini kitaplarda "kaybetmiş" bir birey olarak bu fikirselini geliştirmek hiç de zor olmadı. Evet, cümlelerimden efil efil narsist kişilik bozukluğu kokusu geliyor olabilir ancak bu yazının çıkış noktasının "narsist kişilik bozukluğu"ndan ziyade, kontrol altına almak için yıllarca çabaladığım "obsesif kompulsif bozukluk" olmasına değinmemek doğru olmaz. Buraya kadar kimi yerlerde noktalama, kimi yerlerde imla hatası yapmış olsam da malum sebeplerden dolayı dönüp bakmak için azami bir çaba sarf ediyor olmam; yılların getirdiği bilgi birikimi ve analiz yeteneklerinin sonucu ortaya çıkan gözlemlerden daha önemli benim için.
Eğer bu yazıyı buraya kadar okumayı başarabildiyseniz tebrik ederim, en azından inatçı bir kişiliğiniz var. Ve bu sebepten dolayı da bir görsel ve altındaki yorumların kişilerden uluslara kadar nasıl bir fikirseli oluşturduğunu öğrenmekten mutlu olabileceğinizi düşünüyorum. Ancak konuya giriş yapmadan önce değinmemiz gereken birkaç husus var: birincisi ilim, ikincisi irfan, üçüncüsü nezaket… Hadi ilimle irfan bağlantılı gibi de zarafet bunun neresinde dediğinizi duyar gibiyim ama aslında irfan ve nezaket bağlantılıdır.
İrfan ile nezaketin ilim ile irfandan birbirine daha yakın olduğunu, bunların ne demek olduğuna değinerek anlatmaya çalışayım:
İlim; her ne kadar Arapça (ayn-lam-mim) harflerinden türetilerek bilme, bilmek, bilgi anlamlarına geliyor olsa da genel olarak "belli bir alana ait sistemli bilgi birikimini ifade eden disiplin" olarak tanımlanır. Bu tanım çerçevesinde "olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığı ile ifade etme sanatı" şeklinde ifade edilen edebiyat; sosyoloji, felsefe, psikoloji, tarih, sosyoloji, antropoloji, filoloji gibi birçok bilim dalından istifade eder. Şimdi bunu elimizin altında bir tutalım ve irfana geçelim.
İrfanın yine Arapça (ayn-ra-fe) harflerinden türetilen ve çeşitli kaynaklarda yine bilme, bilmek, bilgi anlamlarına geldiği yazar. Ancak her ne kadar Türkçe olarak biz bunları eş anlamlı kelimeler gibi algılasak da -en basitinden bu iki kelimenin İngilizce karşılıklarına baktığımız zaman birisinin (ilim) ilk anlamının "science", diğerinin (irfan) ilk anlamının "knowledge" olduğunu görürüz. Bu durum Türk milleti olarak bize garip gelse de aslında tercümedeki hatamızdan başka bir şey değildir. Bunu şu şekilde izah edebiliriz: ilim (kelimesin)de esas olan gözlem ve tecrübe ile herhangi bir şeyi bilmek iken irfanda ise gözlem ve tecrübe olmasa bile bir şeyi bilmek anlamına gelir.
Nezaket ise TDK’de incelik naziklik anlamına gelen bir kelime olmakla beraber Arapçada incelik, dikkat, karşılık beklemeden yapılan her şey gibi anlamlara gelir.
Evet aziz okuyucu, kuvvetle muhtemel şu an yazarın başlık, giriş, gelişme ve sonuç arasında herhangi bir bağlantı kuramayarak "tüy dikeceğini" düşünmeye başladın. Ancak nezaketi elden bırakmamak lazım. Zira yazar; ilim-irfan-nezaket çerçevesinde bir görselden toplumların nasıl yozlaşmış olduklarını, edebiyatın tanımı ve ilgilendiği bilim dalları çerçevesinde çıkarmaya muktedir bir kimsedir.
Gerçekten de öyle. Edebiyat; sosyoloji, felsefe, mantık, antropoloji, tarih, psikoloji gibi ağırlıklı olarak sosyal bilimlerden etkilenerek kişinin duygu ve düşüncelerini yazılı veya sözlü olarak anlatmasıdır. İlim sahibi insanlar, ilimlerine esas olan gözlem ve tecrübenin kaçınılmaz bir sonucu olarak ellerine geçirdikleri ve/veya okudukları bir kimsenin duygu, düşünce ve hayallerini kendilerine göre ifade ettikleri herhangi bir şeyi incelik ve dikkat olmaksızın eleştirebilmektedirler. Ancak irfan sahibi insanlar aptal dahi olsalar insanların hikayelerine kulak verme nezaketini gösteren kimseler oldukları için başkalarının tecrübelerinden ders çıkartabilirler. Ki işte tam da bu sebepten nezaket ve irfan, ilim ve irfandan daha fazla birbirlerine yakın kavramlardır ve yapılan yorumlardan, insanların birbirlerine olan yaklaşımlarından, fikirlerini bir birlerine dikte etme girişimlerinden ve iletişimsizliklerinden anlaşılan bir tek şey vardır: Her şeyin âlimi olsak da toplumlarda nezaket ve irfan kalmamıştır…
Beni okuduğun için teşekkürler okuyucu...
Haneke
2022-04-20T12:10:00+03:00Bu görsel üzerine iki satır kelam etmiş biri olarak keyifle okudum. Yeni yazılari için takipteyim. Aramıza hoş geldiniz.
Kenan Birkan
2022-04-20T11:51:48+03:00Tebrik ederim, muazzam bir yazıydı. Yazı diliniz denemeye o kadar uygun ki, daha fazla yazmalısınız. Çok beğendim.
İçeriğe bakacak olursak, aslında bu tüp eserleri konuşacak kadar bile değerli kılmamalıyız, nitekim yayınevleri de zaten parasına bakıyor. Fakat belli bir noktada konuşulması gereken durumlar bunlar. Kaleminize sağlık. 👏🏾
Oray Köseoğlu
2022-04-20T01:35:42+03:00Öncelikle hoşgelmişsiniz ve lütfen daha çok yazınız. İkinci olarak, bu kitapları bir sanat -ve doğal olarak edebiyat- gibi ele almakta en büyük yanlışı yapıyoruz diye düşünüyorum. Sanat ile ürünü ayrıştırmayı ne hikmetse beceremiyoruz. Açıkçası bunlara kötü edebiyat demek bile sanata hasar verir. Ama ürün olarak çok başarılıdırlar çünkü, epey satmışlardır. Eh doğal olarak da sanat ile ürünün eleştirisini ayıramıyoruz. Bu kitaplara "yahu edebiyat ne hallere düştü" demek yanlış eleştiridir. Daha çok üründen memnun kaldık mı, fiyat-performans olarak cezbedici mi(!), yeterli randıman sağlıyor mu gibi sorularla bakmalıyız ((: şakası bir yana gerçekten kutuplaşmanın en derin yaşamanın sonucu, bu gibi sorunsalları da ayrıştıramamaktan geçiyor maalesef.
burak biçer
2022-04-19T23:35:25+03:00Tebrikler, güzel bir denemeydi. Aramıza hoşgeldin; muhtemelen bu yazıyı okuyanların çoğu daha ilk iki paragrafta dayanamayıp, kendince ilaç tedavisi gerektiren bir teşhis koymuşlardır bile. "La ne diyo bu değişik la günün bu vakti" "Kanka işte bilinçaltı meselesi, çocukluğunda kim bilir neler oldu da böyle şeylere takmış kafayı." Bu cümleler gider böyle. Her neyse, emeğine sağlık. Ruh sağlığını koruyabildiğin daha nice güzel günlere!