"Teşekkür ederim Sevim Hanım. Biraz da Halil Bey ile konuşalım öyleyse.

"Elbette, tabii."


Kapı kapanır ve bir daha açılır, böylece Halil, o mahzun bakışları ile oturur.

"Merhaba Halil Bey, bu sefer de sizi dinlemek isterim..."

"Neyi benden dinleyeceksiniz?"

"Mesela sizi buraya ne getirdi?"

"Vallahi beni buraya Sevim getirdi. Bana çok rica etti. Gittikçe benden uzaklaştı, iş böyle olunca işte ben de geleyim dedim."

"Sevim sizden uzaklaştı. Peki ne için, bir fikriniz var mı?"

"Vallahi ben eskisi gibi değilmişim, ben eski benim Sevim diyorum! Ben öyle dedikçe iyice içine, kabuğuna çekilip kalıyor. Allah biliyor ya, ben onu o kadar seviyorum ki bütün zorlukları, önümdeki koca dağları bile aştım onun için. Yine de her şeyi yaparım ama bana niye böyle davranıyor, pek anlamıyorum. Benim gözüm ondan başkasını görmez, işe gider gelirim. Kendi halimde bir adamım. Kumarım, borcum yok. Arada bir rakımı alır Sevim ile oturur içerdim, şimdi o da yok gerçi. Ne anlatayım ki başka... Öyle kendi yağımızda kavrulan insanlarız biz, on altı yaşımda geldim İstanbul'a; çok zorluklar, acılar çektim. Sevim'i tanıdıktan sonra unuttum her şeyi. Sevim bana olan inancını yitirmiş gibi Yasemin Hanım, daha ne diyeyim."

"Sevim Hanım size inanmıyor mu? Niçin inanmıyor sizce?"

"Geçenlerde bir adam gördüm, yanında da kızı vardı. O adam o kadar ilgimi çekti ki Sevim ile paylaşmak istedim. Olur ya, hayatta öylesine tüm şeyleri anlatmak istediğin biri olur yanında. En küçük şeyleri bile özenle anlatmak istediğin biri. İşte o gün o adamı anlatmak istedim. Gözlerinde bir telaş vardı, hem yanımda kalmak ister gibiydi hem uzaklaşıp kaçmak istiyor gibi. Öylece ağzımdan çıkan hiçbir şey onun için anlam ifade etmiyordu. Bana "Belki her şey senin gördüğün gibi değildir." dedi. Belki de değildir. Ama benim analizleri mi niye böyle ötelemişti? Bilmiyorum. Daha sonra yağmur başladı, ellerini tuttum. Onun için az, benim için çok şeydir onun ellerini tutmak. Yanımdasın demek, yanındayım demek. Ama öyle lafta değil, tüm bedeninle buradayım demek. Eve geldiğimizde onu öptüm, kendimi ona emanet ettim. Kendimi onunla sevdim, ona dokundukça hiçbir yabancılık yoktu. Ona o kadar yakındım ki yüreğimi açıp bak Sevim, yemin ederim burayı yaşatan senin habitattın demek istiyordum. Birden beni öylece iteledi. Her şey yarım yamalak kaldı, ben yani yarımdan bile azdım. Yapma dedim, yapma be Sevim.

Öyle uzağa, seni bulamayacağım yerlere gitme dedim içimden. Zaten içim de dışım da aynı uzaklıktaydı ona."

"Bu uzaklık ne zamandan beridir var? Elleri tutmak konusunda onun için az, benim içim çok şey dediniz. Sevim Hanım size böyle bir şey dedi mi mesela? Eğer böyle bir şey demediyse bu, Sevim Hanım yerine buna karar vermek değil mi?"

"Yasemin Hanım, üç ay oluyordur herhalde. Daha bugün işte, sadece çekip gitmeyişine seviniyorum. Vücudu, ruhu benden uzakta biri yan odada uyuyor iken, sadece öylece uyuyor iken, işte buna seviniyorum. Sabah kalkıp kahvaltı hazırlıyorum. Hayır, bir mecburiyet yok, sadece onun yanında olmayı seviyorum. Sevincimin nedeni tamamen onun varlığıyla büyüyor diyebilirim. Ben bütün boşluklarımı Sevim ile doldurdum Yasemin Hanım... Elimi tutarken, öyle bir şey demedi tabii, yani ben kendimce... Sadece onu çok sevdiğimden...Yani belki de onu çok sevdiğimden dolayı onun sevgisini küçümsüyorum kendi içimde.

"Anlıyorum Halil Bey, konuşmamıza bir sonraki görüşmemizde devam edelim, sizi de fazla yormayalım."

"Ne kadar gelip gideceğiz buraya?"

"Sorunu anlayana kadar elbette. Sizi tanıdığıma çok memnun oldum. "

"Ben de, kendinize dikkat edin."

"Siz de Halil Bey."



Halil ile Sevim arasında kalan Yasemin Hanım kimin neyi niçin söylediğini bilmiyor, kafasında ikisinin söylediklerini tartıp duruyordu. İkisinin birbirine duyduğu sevginin ne kadar önemli olduğunu gördüğüne memnundu.