Karanlık bir gecede yatağına uzanmış tavanını izlerken kabul etmişti o beğenmediği sistemin içinde kaybolduğunu, artık o sistemin bir parçası olduğunu. Robot olmuştu; söylenenleri yapan, söyledikleri kadar bilen, düşünmeye ihtiyacı olmayan bir robot. Onun yerine konuşanlar, düşünenler vardı. Hatta kimi sevip kime karşı öfke duyacağını belirleyenler vardı. 


Ne zaman böyle olmuştu? Ne zaman kaybetmişti; ne zaman düşünmeyi, eleştirmeyi bırakmıştı? Ne zamandan beri kalbinde aşk, sevgi, hayal yerini kin, öfke, nefret bırakmıştı. Korku... Hapishane korkusu, topluma karşı gelme korkusu, sisteme karşı gelme korkusu... Yüreği susmuş, dili bağlanmış, ruhuna korkunun prangaları vurulmuştu.


Özgür müydü? Ellerinde kelepçeler yok, hapishane denen o dört duvar arasında değil peki özgür müydü? Değil, hem de hiç değildi. Esaret altındaydı... 


Ne zaman bu hale geldi, ne zaman bu esarete boyun eğdi? Kalemi bıraktığında, verilen işlerin arasında kaybolduğunda, kitapları bıraktığında, hikayeleri unuttuğunda, aşkları yarım bıraktığında, sigara eşliğinde içilen kahveyi terk ettiğinde, içi yanarken sıcak çayları bardak bardak içmeyi geride bıraktığında... 


İşte o zaman, evet, tam da o zaman sistem onu ele geçirdi, her şeyini kaybetmiş bir adamdı, hazırdı sistemin içinde kaybolmaya; sisteme yem olmaya, sistemin bir parçası olmaya. Oldu da gecenin karanlığından daha karanlıktı içi, 

asıl hapishane içindeydi, yüreğini ele geçirmişti, kelepçeler ruhunda hüküm sürüyordu. 


Ne olacaktı? Güneş doğacak mıydı ya da gerçekleri bile bile sistemin parçası olmaya devam mı edecekti? Hayır, varsın sistem öyle bilsin ama o artık bunun bir parçası olmayacaktı. Ayağa kalktı, yarıda bıraktığı kitabını aldı, ocağa çayını koydu, bir sigara yaktı, masanın üzerine temiz bir sayfa koyup başına oturdu. 


Bugün milat olarak geçti tarihe. Yeniden doğmanın, yeniden başlamanın, sisteme başkaldırışın tarihi. Kelepçelerden kurtuldu, duvarları kırdı, yüreğinin sesini bulup çıkardı. Umudu, aşkı, hayalleri, gelecek güzel günleri tekrardan içinde hissetti. Belki gelecek, belki gelmeyecek fakat o hep umut edecek ve hep bekleyecekti.