İnsan neden saklanır? Korkuyor olabilir mesela. Korkuları vardır, durmadan kaçar da kaçar. Nereye gideceğini pek önemsemez ve arkasına bakmadan ilerler. Onun için tek yol onu bulamayacaklarına emin olana kadar kaçmak olabilir.
Güvenmiyor da olabilir. En yakınlarına hatta zaman zaman kendisine bile güvenmiyordur. Aklından geçenleri, ne yaptığını, nerede olduğunu, nasıl hissettiğini kimse bilmesin ister.
Peki ben neden saklandım? Durup dururken mi kaçtım herkesten? Korktum mu yoksa kendime korkular yaratıp onların arkasına mı saklandım? Hayır! Ben kimse bilmesin istedim beni. Henüz ben tanıyamamışken kendimi, başkaları peşin hükümler versin istemedim. Kağıttan keseyi boşuna geçirmedim kafama. Kağıttan sandılar ama boyumdan büyük duvarlar ördüm etrafıma.
Zaman geçtikçe alıştım da kurduğum yalnızlık kentine. Akla gelebilecek ne varsa hepsi benden ibaret tek kişilik bir kentin içine kendimi hapsetmeyi başarmıştım. Bilmiyorum belki de başardığımı sandım.
Ördüğüm duvarları kağıttan sananlar da oldu, koca koca güllelerle duvarlarımı yıkıp beni alaşağı etmek isteyenler de. Dayandım. Benim neden saklandığımı bilmeden iki güzel söze kese kağıdımı çıkarıp atacağımı sandılar. Varsın öyle sanmaya devam etsinler. İşin komik tarafıysa benim kağıttan kesem çıktığında beni yenmiş olacaklarını düşünmeleri. Bir insan aynadaki yansımasına bile kafasını kaldırıp bakamayacak kadar hüzün içerisindeyken onu daha fazla ne üzebilir ki? Hiçbir şey!
Uzattım sanırım. Velhasıl insan bazen saklanmak ister, nihayetinde buna ihtiyacı da olabilir. Bazen beş dakika yeter, bazen bir ömür sürer. Sınırı da saklanan belirler. Siz siz olun o çizgileri zorlayıp daha fazla üzmeyin kimseyi.