Çocuksuz bir parkın çevresinde, elinde rüzgarla birlikte savrulan balonlarla duran bir baloncu. Yağmur yağacakmış gibi bir bulut var gözlerinde. Çocukların nerede olduğunu anlamak ister gibi etrafına bakınıyor. Grileşen gökyüzüyle birlikte deniz de kaybetmiş rengini, bir duman gibi ufuk. Baloncu, maviliğin de nerede olduğunu sormak ister gibi bakıyor bir göğe, bir ufka, bir de denize. Bir yağmur yağsa balonlarının rengi akacak sanki, korku var biraz da duruşunda. 

Çocuklar parkta değilse neredeler? Mavi; gökte ve denizde değilse nerede? Mavi yoksa çocuklar da yok.


Baloncu benim onu izlediğimin farkında değil. Bu parkta geceden kalma bir avarenin yattığını bilmiyor. Çocuklar uzun süredir bu parka gelmiyor. Çocuklar için park bile artık güvenli değil. Baloncu boşuna nefesini tüketiyor ve ellerinde duran deste deste balonları şişiriyor. 

Baloncu bir daha bakıyor göğe, Tanrı'nın nerede olduğunu sormak ister gibi bu sefer. Bir iş adamı iflas etse bu kadar üzülmez diye düşünüyorum baloncunun elinde kalakalan balonlara bakarak. 

Banktan kalkıp yanına gidiyorum. Beni gördüğüne sevinmiyor, sakallı çocuk olmaz çünkü, biliyor. Sanki bana sormak istiyor tüm o soruları, bir heyecan beliriyor gözlerinde. Ceplerimde olan ellerimi hareket ettirip kaç paramın olduğunu anlamaya çalışıyorum. 

"Ne kadar?" diye sorduğumda balonlarına bakıyor ümitsizce, bunlar beş para etmez dercesine. "Yedi." Gece gelen baloncuların balonları ışıklı oluyor, bunlar gibi sade değiller ama daha pahalılar. İçimdeki çocuğu yokluktansa sadeliğe alıştırıyorum ve cebimden paramı çıkartıyorum. 

Pis parayı istemezmiş gibi bakıyor baloncu avucumun içindekilere. Alışveriş yaptığım yerleri belli ettiğime utanıyorum biraz ben de. Baloncuyu da kendinden utandırmak istiyorum kinle. 

"Sen nefesini satıyorsun baloncu," diyorum. "Ne güzel iş be! Bedavaya aldığını parayla sat, oh..." Bana aldırmayarak destesindeki bir balonu ipinden tutup çekiyor ve diğer eline alıyor. "Yedi liraya toplamda kaç nefes oldu acaba? Ölene kadar bu işi yapsan dünyanın en zengin adamı olursun." Utanmıyor sanki nefesini satmaya. Yüzüme grileşen gökyüzü gibi bakıp balonu uzatıyor. Ben de balonu alıp avucuna parayı bırakıyorum. "Aç nefesini üfleme en azından." deyip bastıramadığım kinimle uzaklaşıyorum. Bir parktan diğer parka... Nasıl olsa hiçbirinde çocuklar yok: Hava bozuk, dünya kirli.