Bir daha ait hissedemeyeceğini bildiği bir nokta vardır her insanın, mekansal bir düzlemden öte tekil kişilere indirgendikçe artar bilhassa bu. Yani ne mi söylüyorum?


Aslında mesele hep "birinin neyi olduğumuz"dur, akrabalıktan ziyade ifadesel bir nitelikte yani. Mesela romantik ilişkileri ele alalım, aksi bir durum yaşandığında bizi üzen esas şey aslında karşımızdaki kişinin bize olan tavrından ziyade, bu tavrı sağlayabilecek en güçlü ihtimal, yani o kişinin içindeki yerimiz ve algımızın değişmesidir. Farz edelim biri olsun mesela, ortada hiçbir sebep yokken sevdikleri tarafından terk edilmiş; hatfa bu kişi bir şey mi var aramızda diye sormuş ve saçmalama falan diye terslemiş olsunlar. Çok yakın bir örneği anlatır gibiyim değil mi, ne acı.


Buradaki paranoya anlaşılmaz bir unsur mudur sizce? Demem o ki bu durumlardan geçmiş birisi, artık aralarında çok basit bir münakaşa olan birine dahi korkuyla bakmaz mı? Anormal mi yani bu gerçekten? Karşı taraftan bakınca öyle evet çünkü karşı tarafın sebebini bilmediği yoğun bir panik var önünde ve bunu görünce haliyle endişeye kapılıyor, ben onu da gayet iyi anlıyorum.


Esasen anlamadığım bir tek şey kaldı okuyucu: Arzulanmak, tercih edilmek, öncelenmek, bir beklenti olmak nedir ve nasıldır? Tek gibi görünmüyor ama öyle. Çünkü sevgi aslında bu sadece ve ben galiba bunu bilmiyorum gerçekten.