(Kamera karşısında poz kesmeyi bilmiyor.)
Jö temm diye seslendi kız. Buruşuk elleri havaya kalkmıştı durdurmak istiyordu sevgilisini ama onun duyduğu bile yoktu görünüşe bakılırsa.
-Kestik! Diye bağırdı yönetmen. Bok gibi sahneydi. Kızım daha içten. Kaçıncı tekrar ama bu? Yeter artık yap becer şu işi.
Bir seni seviyorum bu kadar mı duygusuz söylenir diye içine içine köpürdü. Başka küfürleri de vardı ve onları da muhafaza etti. Bu kızı oyuncu diye getirdiğine bin pişmandı. Ama model sevgilisi para uğruna onu terk edince ve tüm camiaya da adını beş parasız diye çıkarınca olanlar olmuş, piyasadan ekmek yiyemez hale gelmişti. Bu kız son çaresiydi. Yolda denk gelmiş abim gül vereyim mi diye sormuştu. İşte o zaman bir ışık görmüştü onda yönetmen. Ben koskoca yönetmenim, anlarım diye büyüklenmişti kendine. Kızı kenara çekmiş bu işte çok para var diyerek onu kandırmıştı. Kız da safım inandı tabii, oyuncu olmak büyük bir şeydi neticede.
Şimdiyse tırnaklarını kemirip duruyordu. Jötem demek nasıl bu kadar zor olabilirdi ki reklamlardaki gibi yapıyordu üstelik, hafif dudaklarını aralayıp ağzından nefes alıyor gözlerini yarı baygın tutuyordu. Allah kahretsin diye söylendi içinden. Yönetmen kayıt dediğinde yeniden kamera karşısına itilmişti.
-jö temm dedi hafif ağlamaklı. Artık gına gelmişti aynı kelimeyi tekrar etmekten, bu sefer bezmişçe ve hüzünlü sesi baygın ağzından teklemeden çıkmıştı. Yönetmen:
-Bravo! Dedi. Kestik. Bravoo bravooo bayıldım işte bu be kızım. Aferin sana. Yaparsın demiyor muydum? Al işte oldu. Müthiş. Tamam, sahneyi kapattık. Mola!
Kız şaşırmıştı dili tutulmuş halde kalakaldı. ‘’Sahi mi, ne.. ’’ diye soruyordu içinden kendine. Duyduklarına inanamamıştı ama yine de yönetmene güvendi. Ve tekrar etti içinden sahnede yaptıklarını. Kendini dışarıdan bir göz gibi inceledi. İşte bu diye sessizce fısıldadı. Demek ki oyunculuk buymuş! Aferin be kızım! Elimden kimse kurtulamaz artık diye bir de övündü. Burnu upuzun olmuştu kızcağızın.
Setten ayrıldı, kendini boyası dökülmüş, kırık bir banka bıraktı. Uzamış burnuyla oraya dönemeyeceğini düşünüyordu. Burnuna dokundu ve mümkünmüş gibi daha da uzadı burnu. Üstündeki kendine küçük gelen yırtmaçlı elbiseyi, kulağındaki inci küpeleri düşündü. Bunları geri nasıl teslim edeceğini bilmiyordu. Derin bir of çekti ve makus talihine sövdü. Sonra jö tem diye fısıldadı. Ne de havalı söylemişti ama. Jö tem cheri.
Neden burnunun uzadığını bilmiyordu. İnsan kendiyle övününce burnu mu uzardı canım? Olacak iş değildi, başka bir şey vardı bunun altında. Düşündü, tüm detayları yeninden oynattı gözünde, bir şey kaçırmış olmalıydı. Derken, hah diye seslice onayladı.
-Buldum! O şerefsiz yüzünden oldu hepsi. Güzel demeseydi bana olmayacaktı bunların hepsi. Kendime inanmayacaktım burnum da uzamayacaktı. İşte tüm suçlu o.
Ama iş işten geçmişti. Eskiye dönmek mümkün değildi. Uzamış burnunu kestirmek üzere bir nalburcu aramaya çıktı.