Çocuktum, yedi - sekiz yaşlarındaydım galiba. Abimle birlikte nenemlere gitmek o yaşlarda önemli bir işti bizim için. Çünkü şimdilerde iki adım dediğim yol o vakitler git git bitmezdi. O sebeple annem de önemli bir sebebi olmadan göndermezdi bizi taaa nenemlere kadar…


Oraya vardığımızda ilk işimiz nenemizle dedemizin elini öpmek olurdu. Hatırlıyorum, o denli kısaydı ki boyum, nenemin göbeğine anca ulaşırdım. Ve o mesafeden ben, elimde ve dudaklarımda nenemin kocaman, tombul elleri varken onun kendine has kokusunu hissederdim.


İşte bugün bunu, nenemin kokusunu hatırladım. Bunu bana ne anımsattı, bilmiyorum. Belki yakınlarda köpeklerin insanları kokularından ayırt edebildiklerine dair okuduğum yazılardır. Belki de dün annemin geceden mayaladığı hamur anımsatmıştır bana bu kokuyu. Olabilir çünkü nenem, taze mayalanmış hamur gibi de kokardı. Böyle söyleyince bir kokuyu, hele ki bir insanın kokusunu tarif etmenin ne derece zor olduğunu anlıyorum… Evet evet, geceden mayalanmış ve sabaha kabarmış, diş diş olmuş hamur gibi kokardı nenem. Bu kadar değil elbette… Toz boya ile henüz boyanmış bir ev, buzdolabı kokusu, biraz nem, sarı elbezi ve tütün kolonyası, haşlanmış yumurta, elbette un, kışlıkların kaldırıldığı bir dolap, böcek ilacı, dağılmış pazar yeri, taze yakılmış kına, yeşil sabun kokardı nenem. Kimi zaman hepsini birden duyumsardım, kimi vakit birini ya da birkaçını… Yanlış anlamayın, bu saydıklarım nenemin üzerine sinen kokular değildi, hayır, işte tam da bunlar nenemin o güzel, o insan kokusuna benzerdi sadece. Nenemin kokusu eşsizdi ve galiba o kokuyu bir tek ben duyumsardım.


Ah! Büyüdüm sonra ve kokular silindi gitti. Belki de uzadığım, insanlara eski mesafemden yaklaşamadığım için kaybettim kokuları. Şimdi bazen, eski günlerin hatırına, kimi vakit eğilip kızlarımın kirli, gıjik olmuş saçlarını kokluyorum derinden derine. Öyle güzel kokuyorlar ki…



15 Kasım 2021

Gültepe