Anneannemle ne zaman karşılıklı otursak bana uzun uzun geçmişi anlatır. Hatırladıkça, aklına gelen günleri yad eder. Bu günleri yad ettiği sırada bende sabırla onu dinler, onun anlattıklarıyla günümüz arasında duygusal bağlar kurmaya çalışırım.

Yine böyle bir anımızda aile sorunlarını anlatırken geçmişten bugüne hiç birinin taşınmadığını görünce, koşulsuz sevginin ne olduğunu ailemiz de nesile nesile aktarılan gerçek duygu olduğunu öğrendim. Ve o ünlü sözle öğretilir bize; aman bırak kavga etseler bile onlar gene barışır. Bu yüz gülümseten ve herkesi içimde affedip, sevgiyi hissettiğim her yerde beni olduran bu duygunun anıları kenarda kalasın.

Bende ilerleyen günlerde acaba başka özel olarak ailemden ne öğrendim diye izler sürmeye başladım. Bu kovalamaca oyunun da peşini düşünce hiç bir şey bulamadığım gibi isteyince olmuyor kızım, akışına bırak lafıyla anneannem gene gündemim de parlayıverdi.

Ve sonra içimi dolduran yaşam sevinciyle, hayatımın bütün güzelliklerine teşekkür edip kendimle gurur duyduğum o anda babamın bana bir çok ailenin kendi çocuklarına öğretemediği çok kıymetli bir dersi fark ettim. Mal, mülk bunlar edinilen şeyler ama maneviyatın içinde babam bana bu hayatta bırakabileceği en büyük mirası bırakmıştı.

'Yaşamak, hem de doyasıya, hem de keyifli. Hem de tıpkı Nazım'ın dizilerinde ki gibi şakaya gelmeyecek şekilde!'

Duygusal olarak, açılma olarak, ilişkiler olarak toplumsal yaş oranıyla kendi yaşım arasında pek çok zaman ne kadar geride kaldığımı hissediyordum. İlerleyen yıllarda üzerimde ki bu baskıyı azaltmak yerine arttırıyordu. Kendini açmak, ilişkiler kurmak, sabit kalmak, rutinler oluşturmakta ölesiye korkuyordum. Ciddiyet gördüğüm her yerde ben burayı beğenmedim diye kaçıyordum.

Ama yaşamak öyle mi? Babamın uzun uzun anlattığı ve benim her konuşmasında gözlerimin içi parlayarak, aşkla dinlediğim sohbetlerimiz sayesinde ben neyi sevip sevmediğimi öğrendim. Eğer bir cesaret çıkıp, hayır diyebiliyorsam, beğenmediğim şeylerin karşısında dik durabiliyorsam, en kötü günümde yardım istemeden omuzlarımı dikleştirip ayağa kalkabiliyorsam bunun sebebi; yaşamayı bildiğim için.

Hayatımda ilk defa gittiğim bir kulüpte, en yakın arkadaşımla, hiç tanımadığım şehirde dans ederken bu hikayeyi binlerce kez yaşadığımı fark ettim. Cesaretle yürüyordum gittiğim her yerde, insanlarla tanışmaktan hiç çekinmiyordum. Neyi sevip, neyi sevmediğimi bildiğim için aslında bugün nelerden vazgeçebilirim, nelerden vazgeçemem noktasını da çok iyi biliyorum. Bu bilme hali, hislerimden daha kuvvetli olduğu için beni mutluluğa götüren yoldu. İnsan yalnızca mutlu olduğu şeyleri yaptığı zaman yaşadığını hisseder. Damarlarında akan heyecan, bedenini sarıp sarmalayan mutluluğun tarifi, her gün gittiğimiz işlerde saklı değildir. İşte babam bütün bunları bana öğreten, yol gösteren hayat rehberim oldu.

Annemse hayatta ki en büyük destekçim oldu. Babamın yaşamayı öğrettiği gibi annemde hata yapmayı öğretti. Hata yapmanın bize öğretildiği gibi travmatik şekilde korkunç olmadığını, yapılan her hatanın telafisi olduğunu, telafi edilmeyecek şeylerin bile sevgiyle kapatıldığını, hatayı yaparsan dünyanın sonu olmadığını gösterdi bana. En büyük annem beni mahvedecek diye korktuğum günlerde, kızım hiç bir şey senden değerli derdi. Veya onun sözleriyle ben çocuklarımı çöpte bulmadım. Yanlışların dönülmez değil, telafi edilebilir olduğunu gösterdi bana hep.

Ve tabiki kız kardeşim bana büyümeyi öğretti. Her ne kadar söylenirsek söylenelim büyük kardeşlerin hep farklı, özgün bir olgunluğu vardır hayatta. Sanki aramızda gizli bir parola gibi, kardeş kelimesi çıkmadan bile kurulan cümleler arasında büyük olduğu belli olur birbirimizi tanırız. Hem en yakın arkadaşım, hem içimde ki çocuğun hep orada ki mimari hem de her zaman büyüdüğümü, büyümeye devam edeceğimi ve bu büyümenin aslında sevgisel olduğunu gösterdi.

Sevmenin, sevginin pek çok yöntemi vardır. Bunları ifade etme biçimlerimiz, gösterme şekillerimiz ve yansıtmalarımız her bireyin biricikliği gibi bambaşkadır. İşte bu biriciklik içinde ara sıra aile çatışmaları yaşasak da kendi adıma, ben ailemin kendi dilleriyle beni sevdiklerini çok iyi biliyorum. Bu sevgi aslında beni güçlü kılıyor, en derin fırtınalarda limana yaklastırıyor. Bitmeyeceğini sandığım her kötü günden beni sağ salim güzelliklerle çıkartıyor. En nihayetinde biz bizi iyi biliriz, aynı yolda eskimişiz suretimiz benzer...