Bu, okulumuz pansiyonunun minik çalışanı Nisa. Sekiz yaşında, afacan bir çocuk. Bugün, başında bonesi ile öğrencilere bardak dağıttı.


Geçen pazar günü akşama doğru nöbet için pansiyona gelmiştim. Gündüz nöbetindeki arkadaş grip olmuş, giderayak bana "Umut, ablaya söyle de yatak kılıflarını değiştirsin. Hastalık sana da bulaşır." dedi. O gidince ben de pansiyon çalışanı ablaya durumu söyledim. Nisa'yı da işte o sırada gördüm ilk defa. Annesi kılıfları değiştirirken o da bakınıp durdu belletmen odasında. Sonra dışarı çıktık. Ben, belediyenin öğretmenlere verdiği çocuklara soru sorabilme yetki belgesini gösterip sorular sordum ona... şaka şaka... Yok öyle bir yetki belgesi... Biraz sohbet ettik Nisa ile. Galiba öğretmen tarafım ağır bastı ve sıkıldı Nisa ve "bana ne işte" deyip kaçtı.


Akşam yemeğinde annesine yardım ediyordu yine. Büyük bir kepçeye doldurduğu fasülye yemeğini tabldotlara pay ediyordu. Sıra bana geldiğinde ise "Sana yemek vermiycem, aç kal." dedi gülerek. Tatlı tatlı şımarıklık yapıyordu işte. Okulda öğretmenine söyleyemediklerini bana söylüyordu gülerek. Eh, ben de böyle biriyim işte. Gençler anlamıyorlar ama çocuklar bir bakışta göründüğüm gibi sert biri olmadığımı anında çözüyorlar. 


Efendim, bugün yine gördüm Nisa'yı bardak dağıtırken. Ve aklıma, geçen günkü tanışıklığımız geldi. "Nisa" dedim, "ben annesinden, kılıfları değiştirmesini istediğimde ne hissetti acaba?" Belki o bir karış boyuyla, sınıfsal bir fark hissetmiştir. Öyle ya ben sanki emir veren pozisyonda biri gibiydim. Hiç de öyle biri değilimdir ama çocuğun algısı farklı olabilir ne de olsa... Peki benim kızım, Turnam yanımda olsaydı bu durumda o ne hissederdi? Babası pansiyon çalışanına "Ablacım şu kılıfları değiştirebilir miyiz acaba?" dediğinde? Nisa'nın elinden tutup oynar mıydı hemencecik? Çünkü ben, bunu isterdim. Arkadaş olmalarını, sarılmalarını...


Nisa bugün bana bardak verdi. Bir güzel gülerek, yani mutlu ederek... Ellerin dert görmesin küçük kız.




23 Aralık 2022

Gültepe