...

"Bir nevi avuturdu bizi büyük insanlar, tüm sabahımızı bir hiç eder, aydınlığımızı karanlık bir odaya hapsettikten sonra ayağımıza bağlanan prangalarla beraber özgürlüğümüze kavuştuğumuzu söylerlerdi. Kimse anlamazdı, herkes kurtulduğunu düşünerek çıkardı kısa sürecek aydınlığa. Özgürlüğümüzü elde ederken bile onlardan izin almamız gerekiyordu. Nasıl olurdu bu? Bu nasıl özgürlük olurdu? Herkes aldanırken bu yalana ben aldanmadım. Onlar izin verse dahi kirli koridorların içinde cesurca dolaştım. İstediğim zaman çıktım temiz havaya, istediğim zaman attım adımlarımı dışarıya. Belki hiç aydınlığı yakalayamadım ama babamın nasihatiyle birlikte cesaret kazandım. Onu ölümünün ardından her ziyaret edişimde karanlığı ağırlayan geceyi seçtim. Çünkü ne kadar korkarsam korkayım karanlıktan, cesaretimi topladım mı her şeyi yapabileceğimi söylerdi babam. Bu yüzden onun sayesinde kazandığım bu cesareti yine onun mezarında karanlığın altında onu sevdiğimi söylerken ödünç veriyordum. Çünkü biliyordum, onun da bu cesarete çok ihtiyacı var, çünkü o da karanlıktan epey korkar."