Dönüp ardına niye gittiğini bilmediğin yolların içinde yürürken, kime ve neye akacağını bilmeyen suları da götürdün kendinle.

Bu suyun durgunluğu, içinin ve göğsünün ortasında bir yorgunluğu biriktirip çürümeyi bekliyor.

Ellerinde hala bir boşluk ve hala bir yokluğu tutuyorsun içinde.

Kaç kez düşersen düşsün kırılan yerleri bir kez daha yapıştırırken oluşan şekilsizliğin büyüdüğü bir organ olmaya dönüşen kalbinle hep hissizleşmeye doğru...

Kendinle en az bir kırılma kadar mesafe tuttuğun yaşamak, içindeki kırgınlıkların tekrarı yalnızca.


Desen ki yalnızlık kalacak sadece sana tüm gecelerde.

Desen ki karanlık bulacak yüzündeki hüznü

Yine kalkıp düzeltmeye koyulursun yaralarını ve katlarsın sancılarını.

Çünkü böyle yapmayı ve üstünü kapatmayı öğrendin en çok.

Çünkü alışmaktır en çok hayat.

Çünkü kırılmaktır en çok duyulan ses içinde.

Bir dalın inceliği gibi boynundan ve gövdeden parçalanan henüz bir yeşile bürünmeyen çırılçıplak bedeninle ortada kalışın bir yalnızlığı biliyor çoktandır.

Kendini ağaç olmaya ikna edememiş her odunun taşıdığı yangın,

Ve sonra kendini taş olmaya, cansızlığa zorlamış her susuşun kırılıp dağılıyor biçimsizliği bir bir.

Senin içindeki fotoğraf her gün biraz daha solgun ve yırtılıyor yaşanmış yerlerini yitirerek.

En çok burda düştüğünü anımsadığın fotoğraf, en çok burda üzüldüm dediğin anın gelip te seni boğarken bir denizin hırçın dalgaları gibi.

Suya titrek ve korkak adımlarını intihar diye bırakırken, yüzünü silkeleyen tuzun, genzinde kalan suyun ve yosunun acı tadı hala bir kâbusu saklıyor yıllardır.

Bunu anımsadın. Bir zamanlar ölmeyi denemeyi ve yanılmayı.

Yanılan yerlerini düzeltip bir eğriltiyle devam ettiğin bedenin ve ruhunsa bir arafta kendine kızgın ve hissiz.

Yıllardır kendine göçebe, yıllardır kendine virane duran için hiç düzelmiyor ne yaparsan yap bu yüzden.

Bir yıkımı kaç kez yıkıma dönüştürür vazgeçişlerin?

Durup düşündün bir kaç ölüm düşüncesi tekrar ederken kanında ve zehirli bir sarmaşık gibi dolanırken göğsünde.

Bilmeyen şeylere kaçışın ve varlığına susmuşluğun dökülürken her yanından, bir topluma felaket diye düşüşünü kimliksiz ve öteki diye taşıyan azlığın kenarında durdun sen de.

Sen de dökülen ve yok görülendin kuruyarak bir bahçenin tam ortasında.

Yine de kuruyan yerlerinin istencini yeşertmek ve tutmak için bir toprağın üstünde

Sen de en çok yakın bir yerde ölmeyi istedin düştüğün daldan. Düşürülmüş olmanın yıkımına durdun ve dönmeyi asla geciktirirmeden ölümüne, koşup bir ağıda, oturup bir yangına ağlamayı ve yası bildin evlerinle.


Hep unutkan bir aklın hafızasız ölümleri ile bu suçlu ve bu kurban diyerek geçtiğin öfkelerini, sokaklardan bir yenilgiye bırakıp ta döndüğünde çaresizliğin o zaman başladı bir sona doğru eğilmeyi, yenilmeyi.

Alışmak ta bir yere ait olmamaya ve hissizleşmeye denk gelirken, denk gelmek istediklerini kaybettin bir bir biraz daha.

Biraz daha dağıldı sesindeki cesaret ve dağınıklığın geçmeyecek artık hiç bir korkaklığın içinde.

Gerçek ve yalan burdayken ve aynıyken hangi doğuma başlayacak yeni bir sese yüreğin.

Fakat dediğin bir mecburiyet ve devam dediğin bir zorbalıkla tutunduğun bu dal da kırıldı bak.

Bak kaç kez daha dönmedi bu devran bir acıya haykırışla.

Herşey unutkan ve herşey çok katilken olan şeyleri sakladı ağızlar ve sen gördün bir yangına taşınan odunları ve sen gördün odunların suçunu.

Yine de ateşe kutsanmış bir adak gibi kurban olmayı sustun kaç defa ve kaç defa.


Kendimi suçlamaya başladığım bir yere götürüyorum sonra. Ve işte şimdi ben de

devletle aynı ağızdan aynı nefretle kusuyorum öfkelerimi. Benzeştiğim bu kişi, zalime değil, fakire, yoksula doğrulmuş bıçakların ve gaddarlığın hınçla dolduğu sokaklar yüzünden.

Bir ölümü kutlayanla aynı tarafta ölmekten. Bir öldürmeyi unutanla aynı acıyı paylaşmaktan.



Niyeyse dönmemeyi bilmiyorum ben artık inançsızlık ve bu yerlerin yorgunluğundan umuda, iyiliğe.

Herşey iyiyse tüm kötülüğü kim yaptı?

Aklımı kurcalaya kurcalaya bozarken

bu soruyu çokça sorup susuyorum

diye kahrolan günlerin boşluğu, boşunalığı bir yıkım durdu ağzımda.

Susmayı en çok bu yüzden istedim.

Herşey yalanken ve doğruyken aynı çarkın arasında ve eziliyorken bir çiçek gibi ayaklar altında.

Beni ve içimdeki olmasını istediğim beni karşıma alıp vedalaşmakla bitiriyorum geceleri.

Diyorum kendime ve çokça kendime diyorum birçok şeyi artık kimseyle paylaşmadan, yalnız kendime korku, yalnız kendime endişe duyarak artık.


Kalmayan inancını da alıp götürüyorsun işte buradan.

Dönüp ardına bakıyorken hala sen burdan olmamış tüm hallerinle.

Hiç olmayacak hallerinle.

Olmamış bir yazıya ve olmamış kendine bir cümleyi ararken hep ve bulamazken hiç.


sustular içinde büyüttüklerin.

Sustular gerçeklerin.

Sustular hissettiğin.

Sustular konuşmak istediklerin.

Sustular...