Uzun zamandır yazı yazmamam hakkında arkadaşım bir eleştiride bulundu geçen gün. “Çünkü mutlusun” dedi. Çünkü her şey yolunda gidiyor. O sırada son zamanlarda hayatımda yeni bir anlam kazanan kişiyi gösterdi. “çünkü o var” dedi. Dışardan bakıldığında çok mutlu görünüyorum. Enerjik, konuşkan, samimi ve belki keyifli. Ve hatta belki insanlara da öyle diyorum. İyiyim diyorum. Bazen mutluyum deme cesaretinde bile bulunduğum oluyor. O an, tam o an içimde bir şey sanki çığlık atıyor. “heyyy hayır mutlu falan değilsin şu haline bir bak”! Duraksıyorum. İçimdeki anlamlandıramadığım bu şey bana resmen kızıyor. Dalıp gidiyorum. Uzanıyorum, o an mutlu olduğumu söyleyebileceğim anlardan birindeyim, fakat kalakalıyorum. Çünkü o şey bana sesini duyurmaya çalışıyor. Yıkılan evimi, ölen canım arkadaşımı, gözümün önüne getirdiği her bir anla bana sesleniyor. Bağırıyor yine “ağlamayı bile beceremiyorsun, en kolayını seçiyorsun yine ve iyiyim diyorsun”. Mutsuz olmak. Mutsuz olmak asla somut bir durum olmayacak. Evet belki önceden öyleydi, bana gözleri bir saniye bile değen her insan mutsuz diyebilirdi bana. Herkes tarafından kabul görürdü mutsuzluğum. Ama şimdi ben mutsuzum diyemiyorum. İçimde kocaman bir üzüntü var ve ben bununla yaşamayı öğrenmeliyim, fakat bunu kimseye anlatabileceğimi düşünmüyorum. Çünkü görünürde her şey yolunda. Ve ben hayatımın her anında biraz olsun ağlayabilmek için kendimi zorluyorum, fırsat kolluyorum, çok çabalıyorum. Üzüntüme ben de şahit olayım, dokunayım ki ona anlayabileyim. Mutsuz olmam her zaman yersiz olacakmış gibi hissettiğimden yalnızlığımı kovalar oldum. Yalnız kalabildiğim her an iyi benim için. Üzüntümle.