Bu şehre taşınırken ne büyük hayallerim vardı kendimden. Yatağa umutsuzluk içinde uzanıp yeni yaşıma adım adım giderken uzun zamandır nasıl boğulduğumu hissetmeye başladım. On yedi yaşım bir koltuğa oturmuş, kitap okurken kafasını kaldırıp yeni başlayacak olan hayatını düşünürken; geçmişin sayfalarında kendimi gördüm.

İlk olarak hayatımın aşkını kesin bulacaktım. Çocukluğumdan beri izlediğim romantik komedi filmlerinde yetişkin hayatlarında ki muhteşem ilişkiyi belki lise yıllarımda bulamamıştım ama sorun değildi. Yetişkin hayatımda öyle güzel işler yapacaktım ki....

Sürekli kitap okuyan gençliğimde hissettiğim büyük boşluğu doldurmak için diğer herkesin yaptığı şeyleri sırayla denemeye başladım. Yaptığım hiç bir şeyden keyif almadığım için içeri dönüp sorunun bende mi olduğunu sorguladığım günleri hatırlıyorum. Siyahlar içinde ki evden yazdığım satırlar uzun zamandır ruhuma baktığım derin düşünceleri istemsizce ortaya çıkarıyordu. O büyük aşkın nerde olduğunu aramayı bırakalı çok uzun zaman olduğunu keşfettim.

Peki ya diğer hayallerim nerdeydi?

Çok uzun zamandır yaptığım ve bütün adımlarının artık beni boğduğunu hissettiğim bir işim vardı. Yeni tanıştığım kişiler eğer gerçekten işimle ilgileniyorsa onlara ölüm benim en yakın arkadaşım diyordum. Çünkü dört yıllık iş hayatımı özetleyecek şey danse macabre (ölümün dansı) sonatı olurdu. Bazen en güzel elbiselerimle bazen de sporlarımı çektirmiş şekilde yetişebildiğim her şeye elimden gelenlerle koştururken görüyordum kendimi dışardan.

Yılların beni olgunlaştırması gerekiyordu değil mi? Yaşamak böyle bir şeydi çünkü. Olgunluğun tanımı neydi peki? Bol bol hayal kırıklarının arasında; yeniden hayata devam etmeyi öğrenmekti.... Bütün yıkımların içerisinde doğarak evet ben buyum demek miydi? Çok uzun zamandır mücadeleler veriyordum hayatımda. Bir yerde veya bir gün biteceğini, sonunda mutlu olacağımı düşündüğüm mücadeleler. Mutlu sonlu filmlerde ki büyük bir mutluluk. O kadar çok inanmıştım ki; en kötü günlerimde bile enerjimi bir gün mutlu olacağım hissinden alıyordum. Ve uzunca süre bütün dilek haklarımı mutlu olmayı dileyerek kullanmıştım.

Bugün tam olarak olduğum yerden; mesela büyükçe bir dağın tepesinden uzun uzun yaşanmış yıllarıma baksam, kendimi bu manzaranın neresine yerleştirirdim bilmiyorum. Geçen gün arkadaşlarımla konuşurken artık hayatımda başrol dahi olamadığımı söylemiştim. Dalgalı denizlerim durulmadı, bugün durduğum yerde denizlerim yok oldu.