Bir günlüğe nasıl bir girizgah münasip olur bilemedim. Sadece tarih atmanın lüzumsuz olduğunun farkındayım. Birbirine benzeyen günler ve geceler... Bugün pazartesiymiş ya da salıymış ne önemi var ki?


Uzun zamandır aynı halet-i ruhiye içerisindeyim. İyi ya da kötü hissetmekten çok farklı bu, bundan eminim. Güneşi batırarak başlıyoruz aslında yeni güne. Saatin on ikiyi vurması bir anlam ifade etmiyor artık. Sessiz kalışlarını yazarak haykırmak istiyorum. Evet, sadece yazarak kendimi iyileştirebileceğime dair anlamsız bir ümit beslemekteyim. Anladım ki böyle yaparak en büyük iç hesaplaşmalara çanak tutuyorum. Önemi yok. Günahı da benim, sevabı da.


Ben daha önce hiç günlük tutma uğraşı içerisine girmemiştim. Üşengeçlik belki de. Hala bu uğraşıya girmekten kaçınıyorum. Tek fark ise nedenim değişti. Artık üşenmiyorum ama birbirine benzeyen ölü günlere uyanıyorum. Behçet Aysan dememiş miydi "Aynı gökyüzü, aynı keder değişen bir şey yok ki gidip yağmurlara durayım" diye. Onu iyi anlıyorum anlamasına lakin elimden bir şey gelmiyor.


Öldürdüğüm gecenin sabahına kanlı ellerimle uyanmaktan başka yapacak hiçbir şeyim yok...