kalkıp gittim

sıkılmıştım insan olmaktan

tüy bir zamana kanla yapışmak

kargalara karışıp ağlamak

çorba içmek veya sokak lambası olmak vardı

kollarımı kesmek istedim


oysa ne fenaydı kuşlar o akşam

ayaklarında yaldızlı bir gölün izleri

mzıraplarında haliç'in kahrı vardı

çarptığım duvarlardan ev yapacaklardı

topraktan bir tavan ve zemin ile

ne fenaydı kuşlar o akşam

gözlerinde hiç bilmediğim renkler vardı


ana julia vardı o akşam rum kızlar vardı

unutulmuş bir düğünü kutluyorduk

elimizde bir çomak

asmalımescit'in damarına damarına

pabuçlarımızda galata matrakları

bütün büyük dinlerle maytap geçiyorduk

kalbimiz küfürlü ve sızmış rakıdan

sen vardın nasılsa


aykırı bir tuval gibi yaşıyorduk

silah patlamıştı o akşam

saçlarına sinmişti keskin barut kokusu

vurulursan diye kırmızı giyinmiştin

ölürsen diye makyajlı suratın

çatılar devrildi camlar patladı

karşı sokağa yapıştı minareler

gözlerinde haftanın kötü günlerini gördüm


bozuk türkçemi şairane bulurken

ve ayakta içebilirken henüz bir dubleyi

     yıldızlar dünyevi ve çatıdan düşen yalnızlık

ellerimin gerçekliğiyle nasıl ilgili

ayıp kelimeler duyan bir çocuktu

izmarit sayarak eğlendirdi kendini


kalbin dedi yarısı yenmiş bir tanrıysa

gali-barda bir duayla biter bütün sevmelerin

"göğsün çıplak savaş meydanlarında ve sevişirken

bir dağ gibi gergin meyilli vurulmaya"

komik bir tabanca yazdıkların!

haybeye yanmış bir kibrit gibi

beyazlamış saçların dökülmüş

kaç yaşındasın said bahçeci?

-ölmezsem bugün yirmi iki oluyorum.