bir kan damlası çatlattı göğsünü
yumruğun battıkça sığ sulara
ver, hırpalayarak geçir dişlerime
ağzında ekşiyerek büyüyen ağuyu
aslı yok sandığın sahte çarkların hakikatini
işit saf hıçkırıklı arzularından meleklerin
ellerinden kokan beyaz sabunlar
ellerinden dua sahifeleri, dillerinden tatlı tatlı ıslaklıklar bekleyen
boşlukta yüzüne yaslanan ölümleri işit
öldüğüm vaktin kutluluğunu sen bil
bari öldüğüm vakit sûretini sûretime değdir
sen sığ sulara batırdın ellerini
suyun renginden, toprağın kokusundan aynalar yaptım
ayna önünde ahşap vakitlerle öldüm ben
eğri büğrü küplere doldurdum perişanlığı
bir emel serinledi toprağımda
lahtim oyuklarında bari gezinse parmakların
çünkü onları bir güz öğlesi
ak yanağa bulaşan allarla
gergefime ağzımla işledim
tüm saf çarkların diyarlarında topallaştım
neye sokulduysam sabrım tutuştu
içime dağılan bir şefkattin, kaybettim
sessizce olgunlaştı meyveler ve yüreğim
avuç sıcaklığında kavrulan acılarla
gitmek neyi doğruladı
gitmek neyi söndürdü
ben kaldım mutlak yargılarının kucağında
solgun bir lambanın altında
kasıklarıma yapışan kuşkularla
yeni bulunmuş bir tohum say beni
toprağıma bari değsin suyun
bağrımdan nergisler büyüt
bu düş beni ölüme susatır
ölüm kokularını bileklerime mislerdim
ben sana kötü vakitte bir hançer gibi parlardım
çalındım çırpındım görmezdin
bir tomurcuk olup ateşlenirdim içinde
yangın yangın fışkırarak dert olurdum
sonra, yeşil bir secde
ayrılıkla telaffuz edilen bir çare aradık seninle
ben o gece parmaklarını bir müjde, bir emel saydım
ve ölüm beni bileklerine misledi
beklenip, övülüp
tuzlanan karlar gibiydim; şaşkındım
defalarca bulandık bir içimlik sularla
ağzının çeşmesinde coştum ben
yaralandım ve kanatlarında yıkandım
avucuna topladın sen beni
ışıklar bağışladın şeffaf şeffaf
bakır testilere dönüştü ağzın
ayrılık zikriyle dokunduk birbirimize
hayat yalnızca anaların rahminden doğmadı o gece
ve ilk kez küfür çalıları ayaklanıp düşünmeden ezip geçti bizi
ikramdı dilinle yaralanmak
sonra kanatlarına sığınmak
toprak kuşanmış bir güz göğü artık gördüğüm
gece vakti bir su sesi içimi çıldırtan
yakamozların gizi içinde sızlayan sensin
aslını işittin mi şimdi sahte çarkların
ölümüm yosundan bir mühür olsun alnında
toprağımı bari bir yaz çalılığı gibi ezip geçme
güneş ol, toprağıma soyun, toprağımı giyin
bağrında benim kışım tutuşsun yeniden
kanlı çamurlardan kaçan atlar sana koşsun
soluk ol
sana saf bir onarı vereyim de kabul et
saf bir çark kendini hüzünlere eşelesin
sen yine, hiç durmadan beni kendine eşele ve onar toprağımı.
Mirza Şamil Sözal
2024-02-15T16:28:01+03:00Toprak.. Su kadar aziz su kadar tâhir… Bizi yıkayacak, ağuyu sızıyı dindirecek toprağımız onarılacaksa, yamandır halimiz biraz da… “Sızıyı gideren su; suyun sızladığını kimse bilmez.” Ama umulur ki onarılan, basûbadelmevt üzere bu toprak -geri verir bizim kılıcımızı…
Kaleminize kuvvet, yüreğinize sürûr. Muhabbet ve Selâm.🌹