Var olan her şey yok olmaya mahkum.
Basit, son derece basit bir cümle.
Sonuç ve amacın aynı olmadığı ama birbirinden çok da ayrılmadığı yerdeki çizgide sallanan ayyaş gerçek.
Kapı.
Oturduğun odanın kapısına bak. Ona şekil veren ağaç toprağından söküldüğü saniye başladı parçalanma süreci.
Atomları her geçen saniye akıl almaz bir hızla ayrılıyor birbirinden. Bayram seyran derken tozunu alıyorsun, üstünden temizlediğin bir parmak kirin hatırı sayılır kısmı daha kokmaya başlamamış ölünün parçaları.
Her şey dönüşümünü henüz tamamlamamış bir cesettir.
Her şey kaçınılmaz bir mahvoluşun taslağıdır.
Bakıyor olduğun kapı, 30 yıl sonra binanın yerine hâlâ AVM dikilmediyse çürümüş olacaktır ve belirtilerini gözünle seçemediğin bu yok oluş topraktan başlamıştır.
Kapının bile geldiği ve gittiği yer toprak. Kulağa ilahi geliyor mu?
Gelmesin.
Şems görse enseme tokadı patlatırdı.
Bunları sık hatırlamanın ızdırabı, bir kapı ve bir insan arasındaki farkı göremeyecek hale gelene dek dünyanın güzelliğine dair algısı giderek körelmiş olanlarındır.
Her merhaba, vedasını yanında davetsiz ve şüphesiz getirir.
Bu durumu da bilirsiniz. Odadaki herkes misafirden rahatsız olur ancak kimse önüne çay koymayı reddedip "Hadi siktir git, istenmiyorsun," demez.
Yeri, zamanı, koşulları belirsiz bir yol ayrımına giden olaylar zincirini beynine yeteri kadar kan gitmeyinceye dek boynuna dolar ve mosmor dudaklarınla gülümsersin.
Yanlış anlaşılmak istemem.
Kimi zaman anlaşılmak bile istemem.
Kimi zaman?
Beni değil. Açıklayayım:
Sevginin dahi "karanlık bir yanı" yoktur.
Sevginin, insanlığın varoluşundan beri pek az aydınlık yanı olmuştur.
Günümüz özelinde bir yorum isterseniz, ki ben olsam istemezdim çünkü kulağa uzun ve boktan ve depresif ve kaotik geliyorum, sevginin ateş böceği götü kadar ışığıyla iyi edemeyeceği kadar çok döndük özümüzdeki toksik sevgi anlayışına.
Şimdi de kulağa manasızca vegan geldim.
Adabımuaşeret tedavülden kalktı ve tanrı varsa yalvarırım kendimden korusun, gördükçe iliklerime kadar zevkten titrediğim bir ahlaksızlık direksiyonu devralalı çok oluyor.
Nihayet, nezaket ve insanlığın kısa süre de olsa arkasına saklanmayı başarabildiği terbiye yerini dehşet verici ilkelliğimize bıraktı tahtı sahibine devreder gibi.
Onaylamadığım hiçbir şeyden keyif almıyor olamam, değil mi?
Kendinize de bu soruyu sık sık sorabilirsiniz, tavsiyedir.
Bundan sonrası için herhangi bir sorumluluk hissediyorsanız her birimizin tek başına en ufak bir fayda ya da zararı bulunamayacak kadar aciz kaldığı kalabalık bir rezilliğin yapı taşları olduğunu hatırlatmak isterim.
Rica ederim.
Artık arkanıza yaslanıp patlak frenlerle uçuruma sürülen karavanda biraz uyku çekmek hepinizin hakkı.
Zaten tuvaleti de asırlardır tıkalıydı.