bil günü, dalgalar vurdukça kıyıya, taşa

köpürür sular ve köpürür balıkların aklı 

benimse nasibimde yoktur anlatabilmek

aynalar için boş yüzle geldim bu yaşa

onların da kararmış, kalmamış aynalıkları 

ne köpük ne ses var, vurduğum kıyıda 

maharet bu ya, susunca epey anlaştık

geleneğe uygun bir şekilde bitti gece 

sabaha karşı, şafakta yüzükoyun,

bunu bir serçeyle bolca anlattık



sonra bir ormana doğru aldığım yol,

dilimi heyecandan yeşillendirip attı 

oyalandım, vadilerde geliştirildim 

akıl verdi, hayatla sarıp sarmalanan kol 

bu muydu donatıldığım bilginin tabiatı 



ay her evresini tek gecede yaşarken,

feri sönüp giden, gidecek gözüm... onunla,

binlerce yıllık mazi biriktirmek istedim

biriken neydi hâlâ bilmedim oysa 

şimdi suyun akıp yol bulduğu yerdeyim 

gündüz vakti geceyi düşlerken,

isyan ettim kendimi bildiğim yaşa 

gittim gölgelerden, gittim kanarken




hızla ve kanatlarla dolup taşan gökten,

susuzluktan toprağı çöken mezara dek;

yüzüme çarpılmayan açık kapı bulabilirdim, 

fakat ölü sayıldım, gözlerimdeki hevessizlikten

işim yoktu, yapılacak onca şeye rağmen delirdim