483

Güneş yakıp kavuruyordu Beruleth’i

Istırabını yeryüzünde hiç kimse çekmedi

Yaralar açıyordu beyaz teninin her yerinde

Ve çığlıklar atıyordu durmadan acı içinde

 

484

Gök Halkı, Iraesta’nın derinliklerindeydi

Uyuyorlar ve yaralarını sarıyorlardı

Ve ölenlerine matem yakıyorlardı sessizce

Kimisi de gözyaşı döküyordu hüzün içinde

 

485

Forbereth, Beruleth kıvranırken durdu öylece

Hiç bakmadı bir zamanlar ‘kardeşim’ dediğine

Elindeki taca uzun uzun bakıp düşünüyordu

Beruleth’in çığlıkları ve yalvarışlarını duymuyordu

 

486

Gök Halkı’na varan çığlıklar titretiyordu onları

Ne dinlenmek ne de huzur vardı onlar için

Kimisi titriyor, kimisi kulaklarını kapatıyordu

Fakat denize ulaşan çığlıkları bastıramıyordu hiçbiri

 

487

En sonunda Nunqualime dayanamayıp kalktı ayağa

Ve yürüdü Iraesta Ormanı’ndan dışarıya, açıklığa

Ve gördü orada çığlıklarla kıvranan Beruleth’i

Koca kazığa bağlanmıştı ve acıyla inliyordu şimdi

 

488

Yanında da Forbereth dikilmişti öylece

Üç gün üç gecedir kıpırdamamıştı yerinden

Ne de konuşmuştu birileriyle, lâl olmuştu sanki

Sadece Tuvum’un hatıralarıyla avunuyordu şimdi

 

489

Nunqualime yaklaştı Forbereth’in yanına

Hemen arkalarındaki Beruleth’e bakamadı

Çünkü ıstırap ve nefreti yüzünü öyle çarpmıştı ki

Ne bir hayvan ne de bir Gök Çocuğu bakabildi

 

490

Beruleth, bağlı olduğu kazığın etrafını

Yemyeşil çimenleri ve çiçekleri ve toprağı

Kurutup karartmıştı acısından ve garezinden

Iraesta Ormanı’nın ortasında karanlık vardı

 

491

Nunqualime dedi ki Işığın Lordu’na

“Lordum, bu şer varlık burada kalamaz

Halkım ve ben ve tüm canlılar huzursuzuz

Ne olur buradan uzaklaştıralım Kara Lord’u.”

 

492

Forbereth döndü ve Nunqualime’ye baktı

“Evet, haklısın” dedi donuk bir sesle

“Fakat nereye götüreceğiz ki bu melunu?

Bizden uzaklaşırsa bir yolunu bulup kaçar.”

 

493

Bunun üzerine Nunqualime dedi ki Forbereth’e:

“Ey Forbereth! Bir kule yapalım heybetli

Ve en tepesine de Beruleth’i zincirleyelim

Bırakalım işkencesini orada çeksin ebediyen!”

 

494

Forbereth bu fikre katıldı ve hazırlıklar yaptı

“Buraya dikmeyeceğiz kuleyi, uzaklara gideceğiz

Kafilenizin en mahirlerini toplayıp Batı’ya gidin

Zirabul Dağları’nın en tepesine kurun kulenizi

 

495

Öyle uzun yapın ki kuleyi, hiçbir canlı tırmanmasın

Kanatlar çaresiz kalsın ve bakınca Güneş kararsın”

Bu sözlerle izin verdi Forbereth, kulenin yapımına

Nunqualime geri dönüp haber verdi halkına

 

496

Gök Halkı’nın en mahirleri toplandı Iraesta’da

Hurrquarru başı çekiyordu bu kafilenin

Ve Gök Halkı’ndan yedi kişi seçti yanına

Geri kalan on sekiz kanatlı kalmıştı orada

 

497

Forbereth ise ayrılmadı Beruleth’in yanından

Beruleth dedi ki: “Kardeşim! Yalvarıyorum!

Beni azat et, hatalarımın farkına vardım!

Ve hepsini telafi edeceğim! Gök ve yer şahidim!

 

498

Tuvum’u geri vereceğim sana!

Yeter ki benimle konuş ve bağışla!

İki Kılıç’ın gücüyle zaman ellerimizde!

Gerisingeriye dönüp, baştan başlarız!”

 

499

Fakat Forbereth kulak asmadı Beruleth’e

Çünkü Beruleth aldatıcı ve hilekârdı

Bir zamanlar kanmıştı onun emellerine

Ve sonuçları Dünya için korkunç olmuştu

 

500

Kafile Batı’ya yöneldi yedisiyle beraber

Güney’lerinde Nassdar Denizi parlıyordu

İlk kez deniz gören Gök Halkı büyülenmişti

Suyun üzerindeki parıltılar kalplerini çalmıştı

 

501

Gitmek istemediler Deniz’in kıyısından

Buraya yerleşip, burada oturmak istediler

Fakat reisleri Hurrquarru izin vermedi onlara

Dedi ki: “Kalkın, yapılacak işlerimiz var!”

 

502

Deniz’in aşkına tutulan mahir kafile

Gönülsüz de olsa izlediler Hurrquarru’yu

Kalplerinden geçen Deniz’di oysaki

Ne güzel parlıyordu Nassdar ve ne maviydi

 

503

Batı’ya dört günde vardı kafilenin tamamı

Geceler günleri kovaladı ve günler geçti

Önlerinde uzanıyordu Zirabul Dağları

Heybetli ve keskin başları göğe çıkıyordu

 

504

Zirabul Dağları’nın en yüksek tepesi

Tam ortadaydı bu kayalardan anıtın

Ak ve gümüş kanatlı kafile baktı tepelere

Ve sonra koyuldular işe, hiç dinlenmeden

 

505

En tepeye tırmanıp da bakınca Hurrquarru

Altındaki yemyeşil araziyi gördü ve sevdi

Sonra Doğu’ya bakınca ormanları ilişti gözüne

Daha da Doğu’sundan kapkaranlık bir perde

 

506

Ve sonra kafilenin bir kısmını görevlendirdi

Bu sarp kayalardan taşlar toplasınlar diye

Dünya’nın en sağlam taşları idi bunlar

Ve inşa etmeye de elverişliydi kayalar

 

507

Böylelikle başladılar Yargı Kulesi’ni yapmaya

Dünya’nın gördüğü ve göreceği en uzun kuleydi

Ve Hurrquarru bir şamdan gibi dikti tepesine dağın

Dört destek kulesi koydu dört yönüne birden

 

508

Fakat en yükseği en ortadaki beşindi kule idi

Uzaktan bakınca sanki Güneş’i tutuyordu

Dedi ki Hurrquarru “Nan-Maurna koyuyorum ismini

Dünya’nın Şamdanı gibi dikilecek sonsuza dek”

 

509

Kulenin inşasına başlanması ve bitişi arasında

Tam elli yıl vardı fakat en sonunda tamamlandı

Forbereth uzaklardan bakınca Batı’ya doğru

Zirabul’un en tepesinde uzanan kuleyi gördü

 

510

Ve Beruleth’e dönüp de dedi ki:

“Bak melun! Batı’ya iyice bak!

Gördüğün o karanlık şamdan

Senin sonsuz hapishanen olacak!”

 

511

Beruleth korku ve ıstırapla titriyordu

Aradan geçen elli yıl içinde yaşlanmıştı

Yüzü korkunç ve kabuslardan fırlamıştı

Saçları beyazlamış ve yer yer dökülmüştü

 

512

Forbereth elli yıl boyunca beklemişti başında

Ne bir yere kıpırdamış ne de oturmuştu bir yere

Tıpkı gümüş ve altından bir heykel gibi

Beruleth’in başındaki nöbetine durmuştu

 

513

En sonunda kafilenin bir kısmı ve Hurrquarru

Geri döndüler sılalarına, elli yıl sonra

Ve dediler ki Işığın Lordu Forbereth’e

“İstediğiniz gibi yaptık kuleyi Batı’da”

 

514

Forbereth ormana seslendi farklı dilde

Ormandan tam dört ak, yağız at geldi

Dev cüsseleriyle bir aygır gibi kişnediler

Hepsinin yeleleri Güneş’ten alevlerdi

 

515

Forbereth eğitmişti onları, yarım asır boyunca

İsimleri Lomirén, Dorimén, Aunén ve Baalén idi

Kuzey, Güney, Doğu ve Batının beygirleriydiler

Forbereth onlara efsununu ihsan eylemişti

 

516

Işığın Aygırları, gahakin, dediler küheylanlara

Ve Iraesta Ormanı’nda kalan Gök Halkı

Çok sevmiş ve beslemişti onları yıllarca

Şimdi yarım asır sonra gürbüzleşmişlerdi

 

517

Beruleth, küheylanları görünce büzüştü

Saçtıkları ışık, bembeyaz ve kör ediciydi

Nefesleri sanki bir rüzgâr esintisiydi

Ve alev gibi yanan yeleleri birer güneşti

 

518

Forbereth, atlara altın eyerler vermişti

Ve Beruleth’in demirden ipinin her birini

Kollarını Lomirén ve Dorimén’in eyerine

Bacaklarını Aunén ve Baalén’in eyerine bağlamıştı

 

519

Bir kez daha seslendi ormana Forbereth

Bu kez ormandan diğer dört küheylan

Ve Dünya’daki bütün küheylanlardan da

Daha iri, altın renkli bir aygır çıkageldi

 

520

Bu küheylanı diğerlerinden ayıran ise

İki insan kolu uzunluğundaki kanatları idi

Bu aygır, Gök Lordu’ndan bir armağandı

Nan-Maurna inşasının yirminci yılında inmişti

 

521

Gözleri ateş gibi parlıyor ve şarkı gibi kişniyordu

Altından eyerinin yanında, altından süs vardı kafasında

Ve bacaklarının her biri kule gibiydi ve güçlüydü

Ve yeleleri, Güneş’in kendisinden birer hediyeydi

 

522

Menilkatar adını vermişti bu aygıra Forbereth

Ve derler ki, bu aygırın soyu devam etmiştir

Fakat Eski ve Yeni Dünya üzerinde hiç kimse

Bir daha böyle bir küheylan görmemiştir

 

523

Dört gahakine bağlanmış Beruleth yerdeydi

Forbereth de Menilkatar’ın üzerine bindi

Şimdi Ejderkatili, daha da heybetliydi sanki

Altın cüppesinin içinde uzun bir kral gibiydi

 

524

Gök Halkı, kanatlarını açıp, yola hazırlandı

Iraesta’da kalan kafile de onlara katılmıştı

Batı’ya olan yolculuk, başlıyordu böylece

Beruleth’in hapishanesi için yapılan mahkemeye

 

525

Forbereth şimşek gibi hızlı Menilkatar’ın üzerinde

Gök Halkı da göklerde uçarak eşlik etmekteydi

Fakat Forbereth, Menilkatar ile uçmadı gökyüzünde

Çünkü sürüklenen Beruleth’in yanında koşuyordu

 

526

Beruleth millerce sürüklendi yerde küheylanlar ile

Çığlıkları uzandı ta göklere ve yerin en derinlerine

Korkuyla irkildi yabancı hayvanlar ve kuşlar

Sanki titriyordu ağaçlar ve çekiliyordu bulutlar

 

527

Forbereth sürdü dev aygırı Batı’ya doğru

Giderek yaklaştı Zirabul Dağları’na kafile

En tepesinde upuzun uzanıyordu Nan-Maurna

Ve bir meşale gibi yanıyordu granitten duvarı

 

528

Üç günün ardından ulaştılar Zirabul’un eteklerine

Üç gün durmak dinlenmek bilmeden ilerlemişlerdi

Ve sonunda durdular dağın önündeki geniş ovada

Forbereth, Menilkatar’dan inerek yürüdü ileriye

 

529

Forbereth gahakinlerden çözdü Beruleth’i

Ve sürükleyerek taşıdı en tepesine kulenin

Işığın Lordu’nun dahi en tepeye varması

Tam on dört gün sürdü, hiç durmadığı halde

 

530

On dördüncü günü akşamında

Gökyüzünde dolunay parlarken

Dünya’nın tepesindeki kuleye vardı

Ve Beruleth’i oraya bağladı

 

531

Beruleth’in sağ kolu doğu kulesinin tepesine

Sol kolu ise batı kulesinin tepesine bağlandı

Beruleth, her zamanki gibi Forbereth’e yalvardı

Fakat her zamanki gibi Forbereth onu hiç duymadı

 

532

Forbereth tekrar kuleden indiğinde

Aradan tam yirmi sekiz gün geçmişti

Gök Halkı bekliyordu onu aşağıda

Asık suratlı Zirabul’un eteklerinde

 

533

Sarafielden Caroquel sordu Forbereth’e

Dedi ki “Şimdi ne yapacağız lordum?

Beruleth’i kulenin tepesine hapsettik

Artık ondan bir zarar gelemez bizlere”

 

534

Forbereth dedi ki “Hayır sevgili sarael,

Bitmedi işimiz burada, Beruleth hilekardır

Elbette kaçabilir bir şekilde buradan da

Bu yüzden onu yargılayacağız usulümüzce

 

535

Lakin dinlenin şimdi, çok yoruldunuz

Ben Kuzey Kulesi’nde nöbet bekleyeceğim

Uyuyun, dinlenin ve silin kem hatıraları

Yine de temkinli olun, Doğu çok sakin!”

 

536

Gerçekten de Beruleth’in esaretinden bu yana

Ne bir ses ne de bir seda çıkmıştı Tunguren’den

Çünkü Beruleth’in uşakları, efendileri yakalanınca

Başıboş köpekler gibi kalmıştı Hangarund’da

 

537

Duel Forna şimdi bomboş ve meskundu

Çünkü sahibi millerce batıda, mahkumdu

Bir tek Vitreyu, varcula efendisi sakindi

Çünkü Beruleth, ona bilgeliğini bahşetmişti

 

538

Yine de bir eylem yapmaktan sakındı varcula

Yalnızca avlanmak için, geceleri uçuyorlardı

Kurt, kuzu, ahu ve koyun, ne bulurlarsa

Acımasızca parçalayıp içiyorlardı kanlarını

 

539

Vitreyu, görevlendirmişti varculayı

Casusluk ve haberleşme için dört yanda

Gölgeler arasına saklanabiliyorlardı

Ve keskin kulaklarıyla duydular fısıltıları

 

540

Çok geçmeden yayıldı Tunguren’de bu haber

Beruleth, Forbereth’in eline düşmüştü

Ve işkence görüyordu nicedir, durmadan

Çünkü günahlarının cezası çok ağırdı

 

541

Varcula efendisi Vitreyu bir plan tertipledi

Ve şiaz şeyhi Gravur Tul-Nur da buna katıldı

Issız gecelerde Batı’ya yöneleceklerdi

Ve dinleneceklerdi Güneş tepelerindeyken

 

542

Böylelikle çıktılar yola, bütün habis ruhlar

Ve onlara katılan zalim kara kanatlı varcula

Gizlice ilerlediler gecenin en koyu saatinde

Ve dinlendiler gündüzün ulaşamadığı yerlerde

 

543

Batı’da ise istirahat ediyordu Gök Halkı

Ak kanatlı urifiel ve gümüş kanatlı sarafiel

Dinlenmeyen iki ruh vardı aralarında ne var ki

Birisi tutsaktı Nan-Maurna’da, diğeri gardiyanı

 

544

Yine bir gün, güneş en tepedeyken gökte

Ve tek bir bulut dahi yokken üzerlerinde

Forbereth, kuzey kulesinde nöbetteyken

Akıl almaz bir ışık parlardı gök kubbede

 

545

Forbereth yukarı baktığında dikkatlice

On ışık topu gördü göklerden inmekte

Işık parçalanıp, kırıldı ilerledikçe

Ve içlerinden çıktı ilifiel, Güneş’in Kralları

 

546

Göklerden gelen son yardım da varmıştı

Forbereth’in gönlü biraz olsun ferahlamıştı

Bu on kudretli ışık, indiler Zirabul yamacına

Ve kucaklaştılar geri kalan Gök Halkı’yla

 

547

Bunlar Gök Lordu’nun naipleriydi aslında

Fakat Güneş’in Kralları olarak bilindi burada

Her biri birbirinden bilge ve güçlüydü

Omuzlarında taşıdıkları kanatlar altındı

 

548

Altın kanatlı ilifiel, çıktılar Forbereth’in yanına

Ve dediler ki “Ey lordum, bizler kafilenin sonuyuz

Yardıma geldik size, bütün ihsanımız ve ilimizle

Bizler ilifiel, Kara Kral’ın şerrini bitirmeye geldik!”

 

549

Forbereth dedi ki “Ey ilifiel! Bu melunun şerrini

Bütün dünya ve bütün gök toplansa da

Ve her birinin elinde birer kılıç olsa da

Yine de bitiremez, süremezsiniz bu diyardan!”

 

550

Ilifiel’in reisi Arkhazebur dedi ki Forbereth’e

“Urifiel ve sarafiel anlattı bize olanları inince

Kara Kral’ın yaptıklarını ve çektikleri acıları

Görüyorum ki esir almışsınız onu, şu kulede

 

551

Yargılamak istiyormuşsunuz kendi usulünüzce

Durun! Göklerin adaleti bir kılıç gibi keskindir

Ve bir kantar gibi dengelidir sevgili ışık lordum!

Bizlerden dört yargıç yargılasın sizin önderliğinizde”

 

552

Forbereth bu fikri ölçüp biçti evvelce

Ve sonra dedi ki “Öyle olsun iliel!

Madem adaletiniz göklerden gelmekte”

Böyle diyerek bir mahkeme tertiplediler

 

553

Ilifiel’in en bilgesi olan dördü çıktı öne

Arkhazebur, Urivenza, Parvazaran ve Tanezuran

Dördü de birer yargıçtı, Beruleth’in mahkemesinde

Ve her biri dört kulenin birer avlusuna girdi

 

554

Nan-Maurna’nın ortadaki kulesinde ise

Beruleth’in yanında durdu Forbereth

Geçen aylardan beri durduğu gibi tıpkı

Gümüşten bir heykel gibi durmuştu

 

555

Böylelikle başladı Beruleth’in yargılanışı

Geri kalan ilifiel, sarafiel ve urifielin küllisi

Ve hatta ağaçlar ve hayvanlar da susup izledi

Çünkü Beruleth, dünyadaki her şeye zulmetmişti

 

556

Kuzey Kulesi’nde duran Tanezuran başladı söze

Dedi ki “Ey Kara Kral! İşlediğin günahların

Ve verdiğin zararların ve öldürdüğün canların

Muazzam bir tahribatı oldu bu Dünya üzerinde

 

557

Aldığın onca Gök Halkı ve Yer Halkı’nın canı

Ve kana susamışlığından gelen onca katliamı

Ve Doğu topraklarını karartıp kurutmanı

Ve bilhassa Lord Forbereth’e çektirdiğin azapları

 

558

Kutlu batının, sıcak güneyin, soğuk kuzeyin

Ve cümle dünya varlıklarının küllisinin

Ve dünyanın damarlarında akan alevin

Ve gökyüzünde parlamakta olan Güneş’in

 

559

Huzurunda ve yeminiyle yaptığın eylemlerin

Burada bir sonucuna varıp Forbereth’in icazetiyle

Varacağız bir sonucuna ve böylece çekeceksin cezanı

Babalık yaptığın bütün o mahlukların da ahıyla!”

 

560

Sonra Batı Kulesi’nde duran Parvazaran konuştu

Dedi ki: “Hür canlıların hepsinin şahitliğinde

Yeminimiz ölçümüzdür ve sonsuza dek öyledir

Söyle Kara Kral, yaptıklarının nezdinde hükmü nedir?”

 

561

Beruleth, demirden iplerle bağlı kollarından

Ve yüzünden akan kanlarla çırpınırken baktı

Ve bakışı Parvazaran’ı korkutup titretti

Sonra başını kaldırıp kardeşi Forbereth’e baktı

 

562

Dedi ki: “Ey kardeşim! Forbereth! Uluların ulusu!

Zamansız Çağlar’dan Zamanın Başlangıcı’na dek

Ve hatta sonrasındakiler de dahil olmak üzere

Yaptıklarımın hepsini, sana olan sevgimden yaptım!

 

563

Ey Forbereth! Yalvarırım bak bana!

Seni en baştan beri paylaşmak istemedim

Yanımda olmanı istedim, ötelerden beri!

Fakat sen yine de o tahta parçasına gittin!”

 

564

Forbereth, gökleri inleten bir nidayla Beruleth’e vurdu

Öyle ki, kanı, Nan-Maurna’dan dökülüp Zirabul’a kondu

Forbereth dedi ki: “Sen benim kardeşim değilsin!

Bir zamanlar ben seni kardeşim bellemiştim, talihsizlikmiş!”

 

565

Beruleth, tekrar doğrulturken korkunç yüzünü

Forbereth’e baktı tekrardan ve tekrar konuştu

Dedi ki: “Kardeşim! Öfkeni anlıyorum!

Tuvum senin için, belli ki çok değerliydi!

 

566

Lakin ben seni hep sevdim ve hep kıskandım ondan

Sen ise bir kez bile beni görmeye gelmedin Doğu’ya

Ne zaman ki Tuvum öldü kollarında ve mateme girdin

O zaman geldim yanına ve dedim ki ‘ey Forbereth!’

 

567

‘Sana Tuvum’u geri vereceğim!’ ve öyle yaptım

Beraber Aurin ve Tumman’ı çıkardık mağaradan

Ve sonra dövdük Ordenis ve Elibras’ı beraber

Ve sonra Zaman Çağları’nı başlattık kılıçlarla

 

568

Tuvum tekrar öldüğünde, bunu görememiştim!

Evet, Tuvum’un üzerine ilk laneti ben göndermiştim!

Fakat tekerrürden ibaretmiş ne yazık ki talihi

Tuvum bir kez daha ölünce sen de yanıma geldin

 

569

Benden şüphelenmiştin, gözlerinden belliydi

Ben teselli etmek istedim, fakat izin vermedin

Çünkü göğün piçleri gelmişti yukarılardan

Ve ne yazık ki onlar ilgini çekmişti benden ziyade

 

570

Yine kıskançlığıma kurban gittim ve aldattım onları

Ve çarpıp bozdum, kendi ilmim ve kudretimle

Ne yazık ki benim nüfuzumdan çıktılar delirerek

Ve sağa sola saldırmaya başladılar, tıpkı köpekler gibi”

 

571

Sonra Güney Kulesi’nde duran Urivenza konuştu

Dedi ki “Yalancı ve aldatıcı Kara Kral konuşuyor!

Defalarca Iraesta Ormanı’na saldırdın ve yağmaladın

Söylesene, kendi yaptıklarını hatırlamıyor musun?”

 

572

Beruleth nefretle arkasına bakmaya çalıştı ama yapamadı

Çünkü kolları gergin bir şekilde iki kuleye bağlıydı

Tıslayan bir sesle dedi ki “Ey göğün piçi! Dinle!

Aklının ve boyunun ölçüşemeyeceği şeyleri düşünme!”

 

573

Sonra yeniden Forebereth’e döndü yumuşayan bir sesle

Dedi ki: “Ey Ulu Forbereth! Hatırlarsın, iki kristali

Aurin ve Tumman’ın parçalarını almıştım ziynet diye

Sonra kendime Doğu’yu ev edindim ve oraya yerleştim

 

574

Ve sonra kendimi o toprakların kralı ilan ettim

Bir kral için bir taç, hükümranlığın simgesidir

Bu yüzden Aurin ve Tumman’ı süs olarak kullanıp

Bir taç dövdüm kendime ve Simlor koydum adını

 

575

Lakin alnıma taktığım anda alıverdi aklımı

Gözüm dönmüş bir şekilde yaptım tüm yaptıklarımı

Ta ki başımdan düşüp de yerde yuvarlanana kadar

Delirmiştim sanki, karanlık bir güce teslim olmuştum”

 

576

Bunun üzerine Forbereth baktı Beruleth’e

Ve gördüğü şey aciz bir yaşlı adamdan ibaretti

Fakat yüzündeki gölgeler, karanlığının eseriydi

Tek Kollu Kara Kral, yüceden çok zavallı idi

 

577

Beruleth bundan cesaret alarak yeniden konuştu

Dedi ki: “Ey Ulu Forbereth, bak, şimdi ben benim

Aklım tekrar başımda ve çok pişmanım yaptıklarımdan

Ben, kardeşin Nosgometh, ne olur affet beni!”

 

578

Yine de inanmadı Forbereth, çünkü biliyordu kalbini

Ve sonra Doğu Kulesi’nde duran Arkhazebur konuştu

Dedi ki: “Madem öyle Kara Kral, son hükmü kardeşin versin

Ne de olsa bu dünyada, en çok acı çektirdiğin kendisi”

 

579

Böyle diyerek sözü Forbereth’e bıraktı

Dört yargıç sözlerini söyledi ve çekildi

Şimdi Forbereth ve Nosgometh göz gözeydi

Işığın Lordu keskin gözlerle kardeşini süzdü

 

580

Sonra dedi ki “Ey Kara Kral Beruleth! Hükmün şudur;

Doğu topraklarını terk edeceksin ve denize gideceksin

Denizi aştıktan sonra bu topraklara dönmeyeceksin

Şayet bir daha ayak basarsan buraya, cezan ölüm olacaktır”

 

581

Böyle dedikten sonra pelerininin içinden çıkardı Simlor’u

Ve yere fırlattı, Beruleth’in tam önüne doğru

Ardından Ordenis, Günkeseri’ni çıkardı kınından

Ve tek bir hamleyle paramparça etti kara tacı

 

582

Ardından yerden aldı ve Nan-Maurna’nın tepesinden

Uzaklara doğru fırlattı, nereye gitti hiç bilinmedi

Beruleth, bir şaşkınlık ifadesi takındı yüzüne

Fakat yine de bir şey demedi, boyun eğdi Forbereth’e

 

583

Bunun ardından Forbereth ve dört sarafiel

İndiler Yargı Kulesi Nan-Maurna kulelerinden

Ve Forbereth dedi ki “Ben Güney’e gidiyorum

Kardeşimin sürgünü için bir gemi yapacağım

 

584

Ardından Doğu’ya doğru yürüyeceğim yeniden

Ve Hangarund’u yerle bir edeceğim, sakiniyle beraber

Böylece bu şerrin kökünü kurutacağım ebediyen

Bir daha böyle bir karanlık geçmeyecek yer üzerinden”

 

585

Böyle dedikten sonra ilerledi Forbereth, tek başına

Denizin kenarına kadar ilerledi, Güney Sahilleri’ne

Nassdar Denizi’ni görünceye kadar hiç durmadı

Menilkatar ile birlikte üç gün üç gece yol aldı