(*)Tal-Ulifiel: (tekil; uriel) Urifielin İnişi anlamına gelen söz öbeği
158
Nosgometh ve Forbereth, dikildiler eşikte
Kılıçların dövüldüğü Morthwyl’in önünde
Kılıçları birleştirdiler ikisi bir ellerinde
Yavaşça sürterken ağızları birbirine
159
İkisi de bilge ve güçlü Zaman Lordları
Söylediler sözlerini zaman akıntılarının
“Lest e unaresse temmon e twaurugh
Bennon e vaneresse temmon e magraruch”
160
Böyle başladı yolculuk ve derinleşti kuyular
Zamanın başlangıcına döndü İki Lordlar
Forbereth ve Nosgometh ortasında duruyordu
Henüz genç ve yağız dünyanın üzerinde
161
Kuşlar cıvıldaşıyordu göklerde ve dallarda
Ağaçlar yerindeydi, yemyeşil ve taptaze
Otların kokusu müjdeliyordu baharı
Denizler ve ırmaklar kıvrılıyordu gençlikle
162
Ovalar ve dağlar hala gençti şimdi
Forbereth gözlerinde hayretle dikildi
Heyecanla “Kardeşim, muvaffak olduk” dedi
Nosgometh’in yüzünde derin bir sevinç belirdi
163
Forbereth ansızın, koştu kadim ormana
Güzeller güzeli sevgilisi, Tuvum Ordellia’yı bulmaya
Adım attı ormana, gölge ve serinlik yuvasına
Kuşların şarkılarıyla dolaştı durdu burada
164
Dolaştı Forbereth günlerce ve gecelerce
Sevgilisi Tuvum’un endamını görmek için
Lakin nafileydi sanki yer yarılıp içine girmişti
Forbereth’i o zaman bir hüzün kaplamıştı
165
“Ey sevgili Tuvum, güzeller güzeli, Ordellia
Neredesin, köklerin nereye uzanmakta?
Seni görmek için zamandan ve mekândan geçtim
Bulamadım seni fakat, güzeller güzeli Ordellia!”
166
Ağaçlar hep birlikte cevap verdi Forbereth’e
“Esto tuel! Tuel Forberethna!
Deniz, güneş ve ışık adına!
Baharın Kızı Tuvum, şurada, açıklıkta”
167
Böylelikle baktı Forbereth, orman açıklığına
Tuvum dallarıyla ve kökleriyle göğe uzanmakta
O kadar narin ve o kadar güzeldi ki orada
Forbereth’in gözleri yaşlarla dolup taştı
168
“Oh sevgili Tuvum Ordellia, buradasın işte!
Ne kutlu kavuşmalar ve ne kadar güzelsin yine!
Parlaklığın Güneş kadar, kokun gülden güzel
Ne kutlu bir saattir bu, seni tekrar gördüm işte!”
169
Lakin Tuvum sessizdi, dilsiz, lal olmuştu
Öylece dikildi göğe doğru, kovuğunda rüzgarla
Forbereth bekledi de bekledi bir cevap almak için
Ama bir ses çıkmadı, öylece durdu Tuvum
170
Ve ağaçlar tekrardan, hep birlikte söyledi
“Baharın Kızı Tuvum, dilsiz bir ağaçtır
Aramızda konuşmayan, tek Baharın Kızıdır
Orman açıklığında, durur öylece, sessizce”
171
Forbereth bu gerçekle olduğu yere çöktü
Kalbinin ağırlığı kaldıramayacağı bir yüktü
Dilsiz Tuvum, Ordellia, sessizce dikildi
Forbereth’in gözlerinden bir çift yaş döküldü
172
“Ey sevgilim, sevdiceğim, ne kem bir baht bu!
Bir daha duyamayacak mıyım o kadife sesini?
Bana şarkılar söylemeyecek misin bir daha?
Kimse dinleyemeyecek mi, o kadife sesini?”
173
Böylelikle ağladı, Forbereth Tuvum’un önünde
Gözyaşları döküldü, toprağa ve köklere
Günler ve geceler geçti, fakat yası bitmedi
Gözyaşları damla damla işledi ta köklere
174
Derken bir ışık parladı, Forbereth’in önünde
Toprak sarsıldı altından ve çekildi diplere
Işık solduğunda yavaşça en nihayetinde
Önünde buldu Tuvum’u kendi ayakları üstünde
175
Güzeller güzeli Tuvum, şefkatle baktı Forbereth’e
Ama hiç ses çıkmadı, dudaklarından dilinden
Forbereth kalktı ayağa hayretler içinde
Derken sardı Tuvum’u, titreten bir şefkatle
176
“Dilsiz Tuvum, sevdiceğim, kavuştuk bak yine
Gözyaşımla geri döndün kollarıma ve kalbime
Ne kutlu bir saattir bu, varsın sesin olmasın
Ben sensiz ne yapardım, varsın konuşmayasın”
177
Bu sırada Nosgometh, tekrar Doğu’ya yürüdü
Karanlık tahtını kurdu ve duvarlarla kapladı
Koca sağlam bir kaleydi ismi Hangarund idi
Granit ve taş yığını kapkaranlık bir hisardı bu
178
Duel Forna, Kara Taht’ta otururken Nosgometh
Ve kararırken Doğu göğü, asık yüzlü bulutlarla
Ve şimşek yağmura karışıp yıldırım düşerken
Doğu toprakları tazelikten cüruflara gömüldü
179
Hangarund, Kara Hisar böyle kuruldu Doğu’da
Nosgometh’in krallığı acımasız ve mutsuzdu
Lakin her şey istediği gibi işliyordu Lord’un
Ne zalimdi Karanlıklar Prensi ve ne güzeldi!
180
Geceler ve günlerce dolaştı Forbereth sevdiceğiyle
Sadece Zaman Lordu konuşuyordu Tuvum’a
Tuvum sessiz ve neşesizdi, solmuş bir çiçek gibi
Forbereth’i bir endişe sardı kalbinin derinlerinden
181
Günler günleri kovaladı, zaman akıyordu
Forbereth ve Tuvum dolaşıyorlardı tepe bayır
Güneş gökyüzünden devrilip gece olunca
Bir şimşek yardı göğü ve yağmur boşandı
182
Ne var ki bu yağmur temizdi, zehirli değil
Toprağı besleyip kökleri gürleştirdi
Tuvum gözlerini kapayıp yağmurla uyudu
Forbereth okşarken saçlarını sevgilisinin
183
Yağmur tüm hızıyla yağdı gürledi esti
Ağaçlar neşelendi ve şarkılar söylendi
Eski günlerin şarkısıydı bu, ötelerden beri
Engin denizler ve dağların kalbinde gizli
184
“Ah güzel yağmur, ah şu berrak su
İşledin içimize, hayat verdin hepimize
Ah şu bulutlar, kadim, hüzünlü ve mis kokan
Her yağmur yağışında, serpilecek boylar
185
Ah güzel yağmur, saf ve temiz nasıl da
Yemişler, dallar ve çiçekler nasıl da büyüyor
Ah güzel yağmur, kadim bulutlar ve su
Toprak besleniyor ve köklerimize işliyor
186
Ah güzel yağmur, içimizdeki besin
Ve olgunluğumuzun müsebbibi, serinliğin
Ah şu şimşek, nasıl da parlak ve güzel
Habercisidir yağmurun, nektarımızın özü”
187
Ağaçlar hep bir ağızdan söylerken şarkılarını
Forbereth kulak verdi ve dinledi usulca
Ve kutsadı tüm ağaçları kendi nuruyla
Ve kenetlendi gözleri güzeller güzeli Tuvum’a
188
Gece geçip yağmur dinerken erkenden
Forbereth okşuyordu saçlarını Tuvum’un
Lakin gün ışırken tepelerin ötesinden
Teni buz gibi soğuktu Dilsiz Tuvum’unun
189
Güzeller güzeli Tuvum, kucağında Forbereth’in
Artık nefes almıyordu, kesilmişti tüm sesi
Forbereth dehşetle fark ederken ağladı
Güzeller güzeli Tuvum, bir daha hiç uyanmadı
190
Tarih tekrar etmişti, zamanın ötesinde olsa da
Ölmüş olması gereken, canlı kalamazdı ya
Forbereth’i kaplarken öylesinde derin hüzün
Buz gibi soğuktu şimdi Tuvum’un güzel yüzü
191
Forbereth’in çığlığı tüm dünyaya yayıldı
Nosgometh tahtında şöyle biraz doğruldu
Zaman Lordu’nun içinde bir coşku patladı
Zafer kendisinindi, bundan hiç şüphe duymadı
192
Nedensizce kayarken hayattan Dilsiz Tuvum
Forbereth derin bir kaybın hüznüyle titredi
Kucaklarken Tuvum’un cansız soluk bedenini
Ne bir ağıt yaktı ne de matem vaktiydi
193
Sessizlik sardı her tarafı, Forbereth sükût etmişti
Taşırken kucağında Tuvum’un soğuk bedenini
Son kez yöneldi çatık kaşlı Nemralin’in zirvesine
Son kez yaptı camdan tabutu ve Tuvum uyudu
194
Hal-Endelon, Kristal Mezar, Nemralin’in zirvesinde
Güneş parladıkça yansıyordu tabutun üzerinde
Forbereth tek kelime etmeden durdu öylece
Hal-Endelon’un başında tam kırk gün kırk gece
195
Forbereth’in çığlığından gayrı tek ses eden olmamıştı
Kırk gün ve kırk gece, Dünya dilini yutmuştu
Ne deniz çağladı ne gök gürledi ne kuş şakıdı
Ne de ağaçlar şarkı söyledi kendi aralarında
196
Kırkıncı gecenin sonunda, şafak sökerken karanlıktan
Yıldızsız gecelerin sonu gelip, Güneş çıkınca yerinden
Forbereth ayrıldı Hal-Endelon’dan, Nemralin’in zirvesinden
Aşağı indi yavaşça, kafasında türlü düşünceler
197
“Bir tuzaktı bu, lakin ne için ben çözemedim
Kırk gün ve kırk gece Nemralin’de bekledim
Bir işaret bir iz, hayır, her şey karanlık sanki
Şimdi ise Doğu’ya doğru yürüme vaktidir”
198
Lord Forbereth, ilerlerken Doğu tarafına doğru
Karanlık bulutlar aldı gözünü, ufukta toplanan
Ve bir hisar çarptı gözüne, bozuk, karanlık ve dehşetli
İlk kez gördü Forbereth, Karanlık Hisar Hangarund’u
199
“Ey kardeşim, sen ne yaptın, neler peşindesin?
Şu Doğu’daki bulutlar hiç de hayra alamet değil
Peki ya şu Hisar’a ne demeli, bozuk, şekilsiz
İlk kez fark etmekteyim, Doğu pek bir tekinsiz”
200
İlerledikçe bozuldu toprak, çoraklaştı arazi
Dağlar uzandı gökyüzüne tıpkı pençeler gibi
Gökyüzü karardı, üstelik tam öğlen vakti
Hangarund’un tepesinde, bulutlar bir girdaptı sanki
201
Duman her tarafta, kül ve sis havada asılıydı
Burası Doğu’nun kurak ve çorak topraklarıydı
Hiçbir bitki bitmez oldu burada, bu geniş yerde
Forbereth Hangarund’a yaklaştıkça titredi
202
Nosgometh buraya yerleşmişti öteden
İlk yolculuğun ardından, tekrar kurmuştu tahtını
Bu kez daha sağlam ve korkunçtu, daha şeytani
Burayı sevmişti Nosgometh, ne kadar asi ve kibirliydi
203
İlk zamanlar burası, yemyeşil bir araziydi
Bozdu Nosgometh burayı, karanlıktı ilmi
Küle çevirdi her şeyi, ağaçları, ovaları
Yeşil olan her şeyden nefret etmişti sanki
204
Ağaçlara ve yeşile öfkesinin sebebi Tuvum idi
Kardeşi Forbereth’i kendisinden çalmıştı
Hiçbir zaman sevmemişti kardeşini oysa ki
Ancak nefret yanıyordu içinde bir ateş gibi
205
Karanlıklar içinde uzun zaman oturdu
Kemirirken aklını gaipteki fısıltılar
Karanlık ilmi öğrendi ve ilerletti kendince
Gelecek maksatlarına yardımcı olsun diye
206
Fark etmişti Nosgometh, kardeşinin gelişini
Hangarund’un içinde, granitin tam göbeğinde
Tahtında doğruldu, merakla ve kuşkuyla
Duyabiliyordu Forbereth’in sık nefeslerini
207
Tunguren demişti buraya Nosgometh, ilk başta
Kuşku Diyarı, Nosgometh’in evi ve hüküm yeri
Hangarund’un kuzeyinden güneyine dağlarla çevrili
Sarp yamaçlı, karanlık ve sisli diyarın ismi
208
Forbereth belirdi, Hangarund’un önünde
Dikiliyordu öylece, karanlığın kalbinde
Güneş gibi parlıyordu karanlıklar içinde
Üç kez çaldı kapıyı ve bekledi sessizce
209
Üçüncü kez çaldıktan sonra kapı açıldı sonunda
Karşısında Nosgometh duruyordu merakla
Yüzüne en güzel gülümsemesini takınarak
“Sevgili kardeşim, hoş geldin” dedi sarılarak
210
Forbereth sessizdi, gözlerinde kuşku vardı
“Ey Nosgometh! Nedir bu şer? Ne yaptın sen?”
Nosgometh gocunmuş gibi yaptı samimiyetle
“Kardeşim, neden bahsediyorsun, ne oldu söylesene”
211
Nosgometh, Forbereth’i içeri buyur etti
Hangarund’un içi buzdan bir kaleydi
Soğuk ve karanlık ve ışıksızlık içinde
Hava bile geçmiyordu bu hisarın içine
212
“Sevgili Tuvum’u buldum, dediğin gibi kardeşim
Fakat dilsizdi ne yazık ki, susuyordu sevgilim
Uzun süre dolaştık ben söyledim o dinledi
Fakat bir uykuya yattı ve bir daha uyanmadı”
213
“Kardeşim bu söylediklerin ne üzücü
Her hallinden belli keder sarmış yüzünü
Gel, otur şöyle karşıma ve anlat her şeyi”
Böyle dedi Nosgometh ve içeri buyur etti
214
Forbereth anlattı kardeşine her şeyi
Gördüğü ve göremediklerini
Ve kuşkuyu ve içinde büyüyen öfkeyi
Ve Nosgometh dinledi her kelimeyi
215
“Zaman durağandı kardeşim biz başlatana dek
Nasıl bir su birikintisi benzemez bir ırmağa
Ve nasıl bir buz çözülünce dönüşür bir suya
Zaman da akıyor-ki eskiden donmuştu öylece”
216
Forbereth kuşkuyla dinledi Nosgometh’i
Ve dedi ki “Kardeşim hissediyorum her şeyi
Bir musibet zinciri beklemekte hepimizi
Tekrar durdurmanın bir yolu yok mu zamanı?”
217
Nosgometh yüzüne bir üzüntü maskesi taktı
“Ne yazık ki kardeşim, zamanın nehri aktı
Bir kez akınca da durdurmak imkansızdır
Ne yaparsak yapalım, olacak boş çabadır”
218
Forbereth o zaman derin bir iç çekti
Keder ve hüzün yanarak bağrını deldi
Öyle suskun oturdu Nosgometh’in yanında
Nosgometh ise izledi Forbereth’i sebatla
219
Derken bir müzik duyuldu ta dışarıdan
Hangarund’un granitten duvarları sarsıldı
Delinmez kara bulutlar bir ışıkla aydınlandı
Nosgometh’in gözleri bu ışıkla kamaştı
220
Forbereth müziğin güzelliğiyle şaşırdı
Dışarıdan geliyordu müzik ve yankılanıyordu
Tunguren topraklarından Batı’da toplanıyordu
Bir ilahi gibi, bir koro gibi hep bir ağızdan
221
Nosgometh ve Forbereth çıktılar hisardan
Merakla aradılar müziğin kaynağını
Bakışları gökyüzüne çevrilince aniden
İki kardeş gördükleri karşısında şaşkındı
222
Gökyüzünden iniyordu kanatlı ve kutsal ırk
Hep bir ağızdan söylüyorlardı şarkılarını
Forbereth’in kalbi yeni bir umutla yeşerirken
Nosgometh büyük bir iğrenmeyle dolmuştu
223
Ağaçlar da eşlik etti bu müziğe birlikte
Dünya huşu içinde hem dinleyip hem söyledi
Yukarıdan inmekte olan elli kanatlıydı
Elleri iki yanda açılmış ve parlıyordu
224
Nosgometh kaçarcasına saklandı Hangarund’a
Forbereth ise onları karşılamak için ilerledi
İleriye ve Batı’ya durmadan yorulmadan
Bu yeni ve taze umutla parlıyordu gözleri
225
Gökyüzünden iniyordu kanatlı ve kutsal ırk
Hep bir ağızdan söylüyorlardı şarkılarını
Forbereth onları karşılamak için gelirken
Nosgometh Kara Hisar’ının penceresinden baktı
226
Müzik susmadı-aksine giderek arttı
Batıdan her yöne dolaşan bir akıntı
Sesler ve müzikler ve ışık yankılandı
Kanatları olanlar giderek yere yaklaştı
227
Forbereth uzaklardan gördü ilk gelenleri
İlk ayak bastıkları Tuvum’la buluşma yerleri
Zamanın öncesindeki ilk görüşme yerleri
Şimdi kanatlıların toprakla kucaklaştığı yerdi
228
Lath-Ensimmaien dedi buraya Forbereth
Iraesta Ormanı’nın önündeki açıklığa
Zamanın öncesinde Tuvum’la buluştuğu yere
Kutsal Liman’dı adı, kanatlıların indiği yer
229
Elli kanatlının ilk gelen üçü öne çıktı
Kutlu Üçler dendi onlara, Sinnath Peras
Ve Kutlu Üçler’in ilki konuştu Forbereth’le
Dedi ki “Adım Nannar sizi hissedebiliyorum”
230
Sinnath Peras’ın ikincisi konuştu öne çıkarak
Dedi ki “Adım Belomel sizi görebiliyorum”
Sinnath Peras’ın üçüncüsü konuştu öne çıkarak
Dedi ki “Adım Elim sizi duyabiliyorum”
231
Ve böylece Lord Forbereth öne çıkarak
Takdim etti kendini Kutlu Üçler’le konuşarak
“Adım Lord Forbereth’tir, sizleri selamlıyorum
Varışınız ne kutlu, sizler ne iyi habercilersiniz
232
Nennar um taelerindra nom nembar
Illinta bonth omach til nennar Urifiel
Urifiel diyorum size, gökten gelenler
Ve size bilgeliğimi sunuyorum samimiyetle”
233
Böylelikle bu kutsal günde indi gökten urifiel
Kanatları bembeyaz ve bembeyazdı tenleri
Deniz mavisi gözleri ve güneş sarısı saçları
Ve kadife gibi sesleri ve uzun boyları vardı
234
Zamanın başlangıcıyla inmişlerdi gökyüzünden
Önce üçü, sonra onu, sonra yirmisi, sonra ellisi birden
Yavaş yavaş indiler, dudaklarında güzel melodiler
Böylelikle başlamıştı Güneş’in Çocukları’nın çağı