Öyle sevimsiz yamalar, göğsünün tam ortası

Çıkmaz sokak belki de içlerinde en sağır olanı

Issız der ama dilsiz, aynaya bile sözü geçmez

Yok bir dünü fakat yarınlarından vazgeçemez

İçi oyuk, dışı bayram yeri, ertesi pek bilinmez

Bir yığın sıfat taşır künyesinde, adını özlemez

Eşkali kirli bir peçetede yer bulur mu, bilemem

Ki pek bir parlak çehresi, yontulmakla beraber

Bir garip taht, kurşun rengi ve iki ayaklı ikilem

Eşelemekle bilek aşınmaz der dertten bihaber

Karnı tok mu? Sırtı pek kambur çirkin kamber

Yarım ağızlı ayıplamalar hep yirmi kuruş eder

Bütçe ahlakı, temiz sayfa ve bir çuval patates

Esnafın hakkı, çörek otu, dört çürük domates

Sofrası kocakarı ilacından hallice, kapı duvar

Yitirdi son akıl kırıntısını: "Orada biri mi var?"

Kim ki o biri? Bazen üçe iki, size yüz, bize hiç

Çavuş öğretseymiş keşke göze göz, dişe diş

Bir gözü kavanozda, dişlerinin mesaisi bitmiş

Dedikodudur ayak parmakları midesine inmiş

Üç sopa, iki tokat, bir kemer, sahne ve motor!

Hâlâ sırtında peder efendinin mirasını taşıyor

Biber sinkaflı küfürdür, şeker sade bayramda

Merdiven altı, çıplak yastık, soba çok uzakta

İmtihanmış, kader ile kısmet, felek hazretleri

Sevapmış peder ile kayışının terbiye dersleri

Bir küflü ekmek, iki soğan, söz yükü yalvarma

Ömürlük çile, çeyrek hikaye ve birikmiş fatura