Ben bu masalarda çok gezdirdim ellerimi. Öylece uzanıp aradığımı bulamadığım çok oldu. Neyi aradığımı bildim hep ama yolu bilemedim. Zaten geçtiğim sokakların ismine dönüp bakmam ben hiç.


Ağır ağır dokunan, soğuk, cansız o nesnelerde his arayan bu ellerimi çok izledim. Yakışmadı belki mum ışığına, bilmiyorum. Bunu soracak ikinci bir soluk yoktu yanımda. Olsun istemedim. Bana zarar veren hiçbir olgudan kaçmadım. Kaçmak, küçük bir odada büyük bir aynaya rastlamak kadar kısa zamanlı ve gereksizdi.


Sokak kedilerine selam vermeyi unuttuğun zamanları düşün. Kulağında ne söylediği belli olmayan bir uğultuya hapsolup yürüdüğün, zeminin altından kaydığı zamanları... Çok mum söndürüm ben o günlerin gecesinde, çok bıraktım kendimi camın önündeki sığ karanlıkta.


Dibe vurma isteği ruhunu sarar bazen insanın, göz göre göre bırakırsın kendini derinliğe. İnsan, kaybettiğine inanmaya hep razıdır çünkü bu çabasızdır. Belki gerçekten kaybetmişsindir. Çabalamış, yorulmuş, sonunda bir hiç kalmıştır avuçlarında.


Günlerin karanlığını yaşadığın zamanlar adımların yüksek bir binaya yönelmeden otur, bekle. İzin ver, ellerine sürünsünler ama ayaklarını yürümez say. Geçecek demiyorum, ben geçeceğine inandıramadım kendimi. Yalnızca şunu bil; kendini bile unutturacak hayat sana; varlığını yeterince hatırlattıktan sonra.