Yine ruhumun karanlıkları beni çağırıyor. Turgut Uyar'ın "Sevgim acıyor," dediği noktadayım. Tam da bu işte. Yaşam uzun, yaşam anlamlı. Sahi ya bir anlamı yoksa, sadece bir an... Geçmiş artık ulaşamayacağın, gelecekse ne yaşayacağını bilemesen de beklemeni gerektirecek o bilinmez. Neden insanlar kötü, neden kendimi bir kötü gibi değil, iyi biri olarak görüyorum ki? İyi ne? Kötü ne? Güzel, çirkin; hayat bir fazla, bir eksik. Sorunlarla baş etmeyi bırakmak mı gerek acaba?Düşünüyorum da sorunları mı besleyip büyüttüm de oysa ki? Neden anlaşılmıyoruz? Neden anlamak istemiyorlar? Yaşamıma her elleri değince doğrularım beni terk ediyor. Bana yeni şiirler söyleyen iç sesim başını çeviriyor. Ah, çok duygusalım! Dünyada zaten böyle bir yer değil. Ve beni de kimse anlamayacak. Gerçekten de birçok şeyi anlamadıkları gibi beni de anlamayacaklar. Anlam? Anlam hiç de sağı solu çevrili kapalı kutu değil oysa. Bunu da yanlış anlıyor olmalıyım. Siz, sizler içerideki iyilikleri kemirenler, sevgiyi sömürenler, aynı zihinlerinde sürünenler. Yakıp yıkıp doğayı, hayvanı, insanı hiç edenler. Yaşam sizle de sürüyor, sizsiz de sürecek. Ama siz olmadan bir başka... Bir insanın sadece kendine değil ki zararı. Korkuyorum ben; korkuyorum incitmeye kuşu, çiçeği, böceği, çok mu iyiyim, batsın iyiliğim. Ben hiçbir şeyim. İşte fark bu, belki de ben hiçliğimde her şeyim. Sen her şey olduğunu zannederken hiçbir şey. Bir bilsen ne rahatlıyorum. Dünyayı kurtarıyorum. Önce kendi dünyamı. Keşke şifalı güçlerim olsa bütün dünyayı kucaklasam. ”Bütün dünya." Ne yani, kötüler de mi? Kesin yargılar işimin içine girince geri çekiliyorum. Evet, hayır, eminim, kesinlikle. Biri çıkacak sanki, kaldırıp diyecek ki... Ne diyecek, ne demesin, ne demesin istiyorum. Küçükken daha çok sevilmek için, sevdiklerim onların sevdikleri idi. Ne zaman çocukluğumun gözyaşı torbalarına insem dayanamayıp özgürlük istiyor. Çocukluğum herkesin içinde olduğu saklı bir kara kutu. Herkes şahitti ama kimse izlerini görmedi. İnsanlar böyledir ya hani yargılar, infazlar. Duygular bir kere mantıkla barışmadı. İçimde el değmemiş yeşili, çayırı çimeni bol kırlar. Anahtarları bende, yerli üretim yok, malum o zamanlar da üretim sıkıntı. İçimizdeki duyguların kaçı yerli? Acaba bir kır çiçeğinin de derdi var mı? Benim eski bir defterim vardı, adı da yeşil kaplı hüzün defteri, ilk defterim, içinde nice kır çiçekleri soldurdum. Kalbim tüm karartısıyla orada, bir gün annem, muhtemelen babamla oturup hüznümü filizlendiriyorlar, annem çağırıyor beni: "Dertmiş, senin ne derdin var kızım?" diyor. Sonra ben gidiyorum. Zamanında çarpılanmış kapı pencere, çarpılıyorum sayfaları. Derdimin baş tacıyım. Ve bir de en büyük düşmanı. Kendime inanmak için geç kalmayacağım. Yaşamak için geç kalmayacağım. Geceleri seviyorum, bir de belki seni...