Nietzsche diyor ki: "özgür olduğunu mu düşünüyorsun, sana hükmeden düşünceni duymak isterim."
Simile edilmiş beyinlerin yerkürede oynadığı tiyatrodan başka bir şey olabildik mi? Bu kafada bir fikir var ve o fikir, beni, hayatımı, davranışımı, gülüşümü, ağlayışımı yönetiyor. Bize özgür olduğumuzu sanmaktan başka çareler bırakmayan bir seçenek sunuldu beynimiz tarafından. İnanç, gerçekten inandıklarımızı mı oluşturuyor? Bilinç dışımızın, idimizin, egomuzun, süperegomuzun kurbanları olduğumuzu anlamak için ne kadar daha alışkanlık biriktireceğiz içimizde ve hepsini kendimiz seçtik sanacağız. Yürüyen bir makinayız. Yürüyen, konuşan, gülen, ağlayan, yiyen ve uyuyan. Bilinç dışımızın oluşturduğu yapay bir zekayız. Seçemediğimiz hazların arasından fışkıran kamburlarız adeta. Ellerimizi kirletmek yahut yıkamak bizim olasılıklar dünyamızın seçenekleri değil. Bağımlı ruhlarımızın herhangi bir seçeneği yok, geleneği var. Töre, başarılı bir baskıdır. Öyle başarılıdır ki, insanın kendini kanatarak da olsa mutlak surette yaptığı ve kaçınılmaz kıldığı büyük bir dikendir. Bir inanç sisteminin yörüngesinde, alabora olmasına izin verilmeyen kayıkların içinde, kürek çekmeye mecbur bırakılmış bilgisayar oyunlarıyız. Belki de bir güvercinin rüyasıyız. Belli değil. Belli olan tek şey kendimizi koşulsuz özgür sandığımız.