Özgürlük Heykeli ABD’nin vitrin süsüdür.


Karaya ayak basmadan karşılar sizi. Özgürlükler diyarına geldiğinizi bildirir. Tacındaki yedi diken yedi kıtayı simgeler ve evrensel özgürlüğü vurgular. “Her kıtayı -yani dünyayı- kapsarım.” demek ister. Sol elindeki tablette Bağımsızlık Bildirgesi’nin tarihi (4 Temmuz 1776) yazılıdır. 


Özgürlük Heykeli’yle bilinen bir ülkenin özgürlükler ülkesi diye anılması olağandır başlangıçta. Kısa sunum şöyledir: Demokrasi gelişmiştir, düşünce özgürlüğü önemsenir. Buraya gelen insanlar geldikleri yere göre daha iyi bir yaşama kavuşmaktadır. Fırsatlar ülkesidir. Rüyaların gerçek olduğu yerdir. 


Tabii işin reklam boyutudur bu. Böyle bir algı yönetimi yapılır. Size vadedilenleri elde etmeniz ve elinizde tutabilmeniz için gerçekte birçok koşula uygunluk gerekmektedir. Beyazlar ise maça daima önde başlar, çoğu zaman da önde bitirir. 


Kapitalizmin merkezi olan ülke birçok küresel markaya da ev sahipliği yapar. İyi bir fikriniz varsa size her türlü imkan sağlanır. Kendi ülkesinde bir şey icat etmesine karşın beklediği ilgi ve desteği bulamayan üstün zekalı birisinin ABD’ye gelerek her türlü imkana kavuştuğuyla ilgili sayısız gerçek hikaye vardır. Başka coğrafyalarda yaşayanların ancak rüyalarında görebilecekleri bir yaşamın karşılığı Amerikan rüyasıdır. 


Size yeryüzü cennetini vadeden bu yapının arkası, arka sokakları ise bambaşka bir yaşamı barındırır. Evsiz insanların sayısı bir hayli fazladır. Sosyal devlet ilkesiyle yönetilmeyen ülkede ayağı kayana yardım edilmez. Burası Amerika’dır, fırsatlar diyarıdır, kurtlar sofrasıdır, ayakta duramayana yer yoktur. Size sunulanın bedeli budur. 


Irkçılık dosyası epey kalındır. Keşfedilmesinden itibaren yerli halklara uygulanan zulümler insanlık tarihinin en büyük utanç heykelini dikecek kadar çoktur ve Özgürlük Heykeli o heykelin gölgesinde kalır. Tarihsel süreçte soykırım düzeyindeki toplu kıyımlar köle ticaretiyle sürmüş, epey sonra da ikinci sınıf vatandaşlıkta karar kılınmıştır. Otobüslerin arka koltuklarını kullanabilen, bazı lise ve üniversitelere alınmayan, tuvaletleri ve muslukları bile ayrılan, ortak yaşam alanlarında kıyıda köşede oturmalarına izin verilen, sosyal ortamlarda her türlü sataşma ve ayrımcılıkla yüz yüze gelen siyah insan; uzun zaman sonra beyazlarla eşit haklara kavuşmuştur.


Yasalar önünde eşittirler fakat kalplerde ve zihinlerde tam bir eşitlikten söz edilemez. Yazılı belgelerde eşit haklara sahiptirler fakat yazılı olmayan normlarda/uygulamalarda tam bir hak ediş yoktur. Ülkenin yönetildiği binanın adı Beyaz Saray’ken beyazların üstün ve egemen olmasını savunanların sayısı azımsanamayacak düzeydedir. Devletin yönetim organları beyaz olmayı her daim önemser. 


Irkçılık geçmişi fazlasıyla kirli olan ABD’de bir önceki başkanın siyah olmasının ırkçılığın artık sönme noktasına geldiğine kanıt olarak sunulması rasyonel ve gerçekçi bir söylem değildir. Dahası, ırkçılığı polis şiddetinden ibaret saymak ise büyük bir yanılgıdır. Bu bakış, ırkçılığın temsiliyetini çok dar bir açıdan görmek demektir. Polislerin kötü ve acımasız davranışları medyatik oldukları için görünür hale gelmektedir. Görünmeyen, göz önüne serilmeyen olaylar sayılamayacak kadar çoktur.


Herhangi bir şiddet eylemine başvurmayacağı bilinen, görünüşte de söylemde de pek belli etmeyen ama ırkçılığı zihninde taşıyanların sayısı da sanıldığından fazladır. Ayrımcılığa, ötekileştirilmeye ve dışlanmaya dair birçok hikaye farklı platformlarda dile getirilmektedir. Günlük hayatta videosu çekilemediği için tanık olunamayan birçok ırkçı eylem meydana gelmektedir. En az bir kez sözlü tacize, hakarete, aşağılanmaya, imalı bakışa denk gelmeyen siyah ya da göçmen yok gibidir. Ünlü, zengin ya da toplumca takdir edilen bir konuma ulaşmış siyahların bile mutlaka ırkçılıkla ilgili bir anısı vardır. 


Devlet mekanizmasının işleyişinde de beyaz üstüncü bakış, geniş ve derin bir alana hükmeder. Güvenlikle ilgili konularda mağdur beyazsa mekanizmanın işleyişi hızlıdır. Şikayet konusu olan bir siyahsa olayın çözümlenmesi çabuk olur. Bu da çoğunlukla beyaz insanın lehinedir. Suçsuz yere tutuklanma ve boşu boşuna hapis yatma hikayelerinin başkahramanları çoğunlukla siyahtır. Adalet yıllar yıllar sonra gelir, bir ömür tükendikten sonra. 


Bir eşkale benzerliği nedeniyle gözaltına alınmak istenirken boğazına diziyle çöken polis tarafından öldürülen George Floyd’un ardından başlayan kitlesel olaylar ise bir taşmanın işaretidir. Amerikan polisinin en basit olaylarda bile silahına davranma merakıyla ilgili sayısız vukuat varken son olayda böylesine büyük bir ateşin harlanması beyaz ırkçı zihniyete tahammülün artık kalmadığını gösteriyor. Çevredekilerin uyarılarına karşın göstere göstere öldürülen Floyd, bıçağın kemiğe dayanma noktasına denk geliyor bir anlamda. 


Özgürlük Heykeli’nin simgelediklerinin beyaz insanla özdeşleşmesi, sunulanın beyaz insan temelinde hayat bulması artık gözden kaçırılır olmaktan çıkmıştır. Somutlaşacak bir zemin bulduğu anda zihinlerde saklı olmaktan çıkıp görünür hale gelen ırkçılığın tamamen bitmesi büyük bir umuttur ancak bu hedef fazlasıyla uzaktadır. Gösterilerde siyahların yanında beyazları görüyor olmamız sevindiricidir elbette, birlikte yürütülen mücadele ırkçılığa en büyük tokattır. Her şeye karşın eşitsizliği sonlandırmada yeterli değildir. Çünkü ten rengini de aşan bir gerçeklik vardır: kapitalizmin insanı metalaştırması.


ABD’nin sunduğu özgürlük bir anlamda özgür bir meta olabilmektir. Sürekli üretip tüketmek üzerine kurulu bir sistemin sürdürülebilir olması için asla durmaması, yeni ve kullanışlı metalar bulması gereklidir. Covid-19 salgını sürecinde duraksayan sistemin krize girmesi de süreklilik ihtiyacının kanıtıdır. 


Özgürlük bir tür alışveriş ilişkisi üzerine kurulmuştur ve bu da kapitalizmin ruhuna uygundur. Sunulan özgürlüğün bedeli sistemle bütünleşmek ve makinenin bir dişlisi olmaktır. Değer kattığın kadar değerli olursun. Bu bağlamda doğma büyüme ABD’li bir siyah yurttaş ırkçılığa uğrarken çok uzaktaki diyardan özgün fikir getiren birinin altına kırmızı halı serilir. Hoş gelmiştir özgürlükler ve fırsatlar ülkesine! 


ABD’de parasal değerle ilişkili olmayan hiçbir alan yoktur. En temel hak ve gereksinimlerden biri olan sağlık hizmeti için iyi bir sigortanız olmalıdır. Bunun için de epey para gereklidir. Paranız yetmiyorsa hastalanıp ölmekte özgürsünüz. Vaktinden evvel çalışma gücünüzü mü kaybettiniz? Artık makinenin işlemeyen bir parçası mısınız? Tüm varlığınızı tüketip evsiz kalmakta özgürsünüz. Adli bir olaya karışan göçmen misiniz? Apar topar sınır dışı edilmekte özgürsünüz. Tüm “beyaz” kanıtların suçlu gösterdiği bir siyah mısınız? Yıllarınızı suçsuz yere hapishanede çürütürsünüz. Uzun zaman sonra “Pardon, yanlışlık olmuş.” denir. Eh, artık özgürsünüz!


Özgürlük Heykeli ABD’nin vitrin süsüdür. İlk yapıldığında kızıl-kahverengi olan rengi zamanla açık yeşile dönmüştür. Zamanla da beyazlaşacaktır belki ironik olarak. Beyaz insan özgürlüğü tonunda… 


“Ne olursan ol gel.” demez size o heykel. “Benim istediğim kişi olacaksan gel.” der. “Benim istediğim kişi olmayı sürdürdükçe özgürsün.” der. Mutfaktaki kargaşaya ve rezilliğe tezat parlak ve temiz camekanda duran şahane bir pasta gibidir. Arka tarafa geçip neyin ne olduğunu görmek sizin iradenizle olmaz genelde. Sizi o gerçekle yüzleştirirler. Bunu hak ettiğinizi düşündükleri anda vitrindeki süsle hiç ilgisi olmayan şeyleri görüp yaşamaktan kaçamazsanız. 


Evet, bedelli özgürlüğe var mısınız?