İnsandan örülü duvarlar ortasında yapayalnızım
Gülüşlerim kimsenin görmediği yerlere sürgün
Gözlerimi kapattığımda karşımda beliren o yüz
Bana kurulan hayaller değil rüyalar bile üzgün
Duvara attığım hiçbir çentik azaltmıyor hapsimi
Sanki doğan güneş gün bitmesin diye savaşıyor
Üzerimde artık kaldıramayacağım onca yük
Melekler el ele vermiş benim için ağlaşıyor
Duymuyor kulaklarım, gözlerimse artık görmüyor
Mehtabın adını bile hatırlamıyor bu deli gönlüm
İçtiğim rakının tadını bile alamıyorum sebepsiz
Bundan sebeple ben huzuru maziye gömdüm
Şimdi gönlüm bir sandal huzur ise koca bir liman
Hiçbir zaman huzura varmaya iznim olmayacak
Kürek çekerken bilinmez bir yalnızlığın ortasına
Her ağlayışım durdukça yeniden başlayacak
Şarkılar söylenecek nezih kent meyhanelerinde
Kâmuranlar susacak Müzeyyenler çalacak
Kadeh sesleri yankılanacak kulakların her birinde
Bir kadeh boşalınca yerine hemen yenisi dolacak
Sermest olacak insanlar, unutacaklar gülüşlerini
O tatlı kahkahaların yerini sessiz haykırışlar alacak
Şarkılar yavaş yavaş işleyecek yüreklerine
Akılları sadece bir çift kahve gözde kalacak
Son bir ses yükselecek o eskimiş pikaptan
Barba kendi elleriyle elbet bir gün çalacak