İnsanlar gelir, insanlar gider. Her doğan güneş batar, her batan güneş yeniden doğar. Şarkılar biter, şarkılar başlar, dillerde veryansın olur, çığlık çığlığa susarlar anılar. Gözler kapanır, gözler açılmaz. Evet gözler kapanır ve o filmin sonu asla izlenmez. Acılar tutar kollarımızdan kaldırır bizi, pejmürde bir parça pijamayla sanki yeni öğreniyormuşçasına yürümeyi, ipin ucunu tutar gideriz peşinden. Kulaklar sağır olur, çocukların sesi kısılır kalplerinin. Korkular gümbürdetemez bir kalbi, kalp durağanlaşır. Kış gelir, sonra kış bitmez. Bazılarının toprağı hiç güneş görmez. Sonbaharda son bulan şeylerden yalnızca bir tanesi yeşerir bizim ilkbaharımızda, ilkbahar bize sonbaharın kattığı hüzün ve ağaç dallarında yeşeren birkaç yapraktan başka hiçbir şey getirmez. Hüzün bitmez lakin insan öyle bir noktaya gelir ki... insan hissedemez. Eller tutmaz, omuzlar gebe kalmaz hiçbir gözyaşına, gözyaşları öyle bitkinlerdir ki, bırakamazlar kendini boşluklara, bazılarımızın gözaltları hep mor, elleri hep çatlaktır. Siyahlarımızı süsleyemez oluruz beyazlarımızla, annelerimizin gözlerine bakamaz, babalarımıza sığınamaz oluruz. Karanlıktan korkan içimizdeki çocuk, deli gibi aşık olur karanlığa. Türküler unutulur, terk edilir mahalleler. Hiçbir çocuk evinin önünde ip atlayamaz olur, bazı kadınların şuh kahkahaları, artık eski birer yaradır yüreklerde. Virgül noktaya küser, kalem kağıda dökmez olur içini, ay güneşe bırakmaz gökyüzündeki yerini, işte en büyük yalnızlıklar ve o derin unutulmuşluklar, tam da böyle başlar.