Sen geçmişe devirdin gözlerini,

Ben senin geleceğine.

Sen güneşini hep onun yüzüne çevirdin,

Ben hep ay karanlığınla kesiştim.


Sonra bir gün bir kaldırımda otururken gördüm seni; gözlerin yaş dolu,

Yüreğin el pençe. 

Ne oldu dedim sana neden ağlıyorsun?

Senin derdinin derdim, acının acım, gözyaşının gözyaşım olalı tam sekiz yıl on saat sonsuz saniye geçtiğinden habersiz.


Konuşmadın benimle, öylece bakıp kaldın,

Mahallenin benim olmadığım her köşesine. 

Sonra ne oldu biliyor musun?

Her daim yaşadığımız gibi, ayağa kalktın,

Bileklerine yüz süren hanımeli kokulu eteğini savurarak, yürüdün... 

Yine yürüdün, yürüdün, yürüdün...


Benden ayrıldığın her an, rüzgarın

Kollarında ağıt yakan saçların vurdu omuzlarına.

O an, annesinin omuzundan bakan küçük Bir oğlan çocuğu oldum.

Senin omzunda, yine seninle gidiyordum.

Çünkü ben hep, senin omuzlarınla saçlarının arasındaki o boşluktum.