Gözlerinin akında kırmızılık var. Kapkara gözleri, kalemi tutan eline kilitli. Kağıt üç saattir boş, dişleri sıkılı ve tek bir harf bile yazamıyor. Oda karanlık, panjurdan sızan hafif bir ışık dışında. Annesi aşağıdan sesleniyor. Yemek hazır. Gözlerini ovuşturarak kalkıyor, üç gecedir üstünde aynı pijama, teri ve yağı bulaşmış, kötü bir koku. Sandalyesi parkede sızlıyor, iç karartıcı kara dolapları var, kocaman ve boydan boya, odanın bir duvarında. Hırkasını sırtına geçirip merdivenlerden iniyor. Babasının homurtu ve öksürük nöbetleri, annesi tabak tıkırtıları çıkarıyor. Pijamaları terliğinin altına geliyor, ayaklarını sürüyor, holden ve salondan geçip mutfağa giriyor. Babasının kaşı kalksa da tek kelime etmiyor. Kağıt hala bomboş, tek kelime çıkmamış. Annesi nidalarla konuşuyor, masaya, sandalyeye davet ediyor, yaptığı yemek ve kullandığı sosla övünüyor. Kapkara gözleri, oturunca önünde katlanan göbeğine dikilip kalıyor. Yemek yeniyor, babasının öksürük sesleri dışında yeni bir kelime yok. Anne bulaşıkları yıkarken yeni dedikodulardan haber vermeye girişiyor, baba gözlüklerini takıp hırıltılarla bulmacasına dönüyor. Dişleri sıkılı ayağa kalkıyor, merdivenlere yöneliyor. Zili bozuk kapıda bir silüet var. Kararsız ve az sonra kapıya yumruğuyla vuruyor. Anne sesleniyor, kapıyı aç oğlum, çok önemli biri geldi, senin için. Kırmızı gözleri daha da kızarık, gözlerini ovuşturup yeniden, kapıyı açıyor. Bir kadın var, altmış boyunda, sarışın ve gülüşü solgun. Ağzında yamuk sigarası, anne koşarak görünüyor, içeri buyur edip masaya oturtuyor, yemeği yedik ama daha önemli meseleler var değil mi. Baba bulmacadan kafasını kaldırmıyor, tek bir kelime yazabildiği yok, cahil kafası yalnızca uzaklaşmayı yeğliyor. Oğlan zorla masada. Dudaklarını kemiriyor. Kadın yeni bir sigara yakmış, canlı gözleri evin her yerini tarıyor. En son oğlanı bulduğunda, benimle dışarıda bir randevuya ne dersin, diye soruyor. Kalem tutan eli soluk, güneş görmeyen oda tenini beyazlatmış ve kapkara dolaplar içinde. Elini masaya vuruyor, sertçe. Anne özür diliyor hızla oğlu adına. Kadın önemsiz der gibi elini sallıyor ve ilgisini çabucak babaya yöneltiyor, bulmacadan gözüne kestirdiği bir soruyu okumaya çalışıyor. Oğlan kalkıp merdivenlerden çıkıyor, odasının kapısını çarparak kapatıyor. Masasına, kağıdın başına dönüyor. Kalemi eline alıyor ama tek kelime yok. Anne merdivenleri çıkıyor, baba merdivenleri çıkıyor oğlanın kapısının önünde fısıltı içinde münakaşa ediyorlar. En sonunda anne kapıyı açıp oğlana aşağı gelmesini, çok ayıp olacağını söylüyor. Babanın elinde bulmacası var hala, eliyle sıkmaktan buruşturmuş. Aşağıdan takır tukur sesler gelse de tartışmaya başlayıp devam ediyorlar. Biraz zaman geçiyor, dış kapının sesi duyuluyor ve merak edip anne baba aşağı iniyor. Oğlan açık kapıdan giren ışıktan rahatsız ve ayağa kalkmak da istemiyor. Sırtındaki hırkayı soyup yere fırlatıyor, kağıdına ve kalemine dönüyor gözleri. Panjurdan sızan ışık etkisini azaltmış. Annenin haykırışları ve babanın homurtuları geliyor kulağına. Kulağına gelecek kadar yüksek sesleri. Doğrulup panjuru aralıyor, sarışın kadın elinde doldurulmuş poşetler, ağzında yamuk sigarası köşeden dönüyor. Oğlan ufak bir tebessüm ediyor, küçümseyen ama hakkını verir. Sokak lambası bir yanıp bir sönüyor. Gözlerinin akındaki kırmızılık göz bebeğine yayılıyor. Kara gözleri şimdi pek kara değil. Panjuru aşağı çekip yerinden söküyor, sandalyesine kurulup kalemi eline alıyor. Tek kelime yok ve evden de artık ses çıkmıyor.