Ara sıra yoklayan bir düşünce var aklımda. Yazmak bana göre bir tür panzehir mi yoksa sadık bir dost gibi görünen düşman mı? Son zamanlarda daha da sık düşünür oldum bunu çünkü epeydir yazmayı bıraktım. Günlük haricinde pek bir şey yazamaz oldum.

Yazı yazmayı öğrendiğimden beri günlük tutarım ama hiç biten günlüklerimi saklamayı düşünmedim. Belki ileride okumak veya hatırlamak isterim diye düşündüm ama sonra onları anı olsun diye değil de rahatlamak, bir nevi içimi boşaltmak için yazdığımı fark ettim. Dediğim gibi yazı yazmayı öğrendim öğreneli bir şeyler karalıyorum, hatta ortaokulda Türkçe derslerimizin haftanın bir gününü kompozisyon yazmaya ayırırdık ve ben ilk on dakikada arka önlü A4 sayfasını doldurmuş bir şekilde teslim ederdim. Bunu bir yetenek olarak görmüştüm hayatımın belli bir dönemine kadar, sonradan fark ettim ki yazmak benim için panik odası olma görevini üstleniyormuş. Ne zaman zihnimde beni çok üzen veya özgüvenimi zedeleyen bir olayı hatırlasam, kafamda o olayı sanki o durumu yaşarken hiç oralı olmuyormuşum da yine bir şeyler yazıyormuşum gibi değiştiriyorum. Yani olayların tam ortasında panik odasına kaçıyorum. İşte durum böyleyken burada yüzleşmem gereken bir durum olduğunu düşünmeye başladım. Orada kalıp tüm o negatif duygularla yüzleşmek mi, yoksa sanki hiç orada değilmişim gibi yazmaya devam etmek mi? Yazınca sanki o olay yaşanmamış mı oluyor? Hayır öylece orada duruyor işte. Sadece o an hissettiğim duyguları yazı yazmanın verdiği keyfe ve o rahatlığa değişiyorum. Değiştirmek derken bir nevi defin işleminden bahsediyorum. Özgüvenime yediğim yumrukları bilinçaltımın en derinliklerine gömüp üzerinde yeni ve güzel hislerin yetişmesine izin veriyorum. Yine baştaki soruya dönüyorum bu kısma geldiğimde. Bu bir panzehir mi oluyor şimdi? Kesinlikle rahatladığımı söyleyebilirim. Unutmama yardımcı olduğunu düşünüyorum ama bir ama var bu işin içinde. Keşke bunu düşünmeme sebep olan geçen yılki İngilizce sınıfımdaki o çocukla hiç tanışmasaydım. Eğer üzüldüğünde yazmanın o kadar da doğru bir şey olduğunu bana hiç söylemeseydi ben de şimdi kendime bu soruları soruyor olmaz, kafamın içinde kendi düşüncelerimi gömmeye devam ederdim. Beni bu hayatta en çok kendim gibi hissettiren şeyi sorgulama gereği de duymazdım.

Bu yazımının sonunda bahsettiğim tarzdaki durumlarda yazmak kimine göre ne kadar kötü bir fikir olsa da ben bunu yazarak bile kendi içimde çok büyük bir adım attım. İyi veya kötü, kendimle gurur duyuyorum.