Kendisini kapattığı odasından günler sonra çıkmaya karar vermişti. Depresyonun ve bir türlü kurtulamadığı migren ataklarının etkisi onu gardrobun içine bile sokacak hale getirmişti. Aptal migren ilaçlarının ve saçma psikiyatrik ilaçlarının fayda etmediği bir şeydi bu aslında. Kendini kapatmak, iç dünyasına dönmek iyileştiriyordu onu. Zihninde dönüp duran migren şimşekleriyle savaşmıştı günlerce bir de üzerine gelen yıkık dökük aşk hikayesi... Artık tamamen bitmişti onun için. Sahi, aşk neydi? Üzerinde dört gündür aynı pijaması, gözlerindeki ışığı görmemek adına taktığı göz bandıyla tam bir yıkılmış enkaz halindeydi. Derin bir nefes aldı. Karanlık odasında ayağa doğruldu. Gözü cep telefonuna ilişti. Dört gündür telefonu da kapalıydı. Açıkçası, umursamadı o an. Kimseye tahammül etmesi mümkün değildi çünkü. Odasının penceresini açmak için hamle yaptı. Dışarıda bugün güneşli bir hava vardı. Penceresinin camından içeriye parlak bir güneş ışığı vurdu bir anda gözlerini kamaştırdı. Pencereyi ardına kadar açıp derin bir nefes aldı. Sonunda aptal migreninden ve depresyonundan kurtulmuştu. Aşka dair hayal kırıklıklarını kalbinin en derinlerine gömmesi sadece dört koca günü ve geceyi almıştı aslında. Aşkın gösterişli bir havai fişek patlaması olduğunu düşündü. O kadar göz alıcı, parlak, heyecanlı ve pır pır kalbi atarken bir anda sönüp kaybolmuştu işte. Tıpkı havai fişekler gibi…

Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi aşkın da bir sonu vardı. Aptal aşk hikayelerinin mutlu sonla bitmesi o an umurunda değildi. Dört günde kalbine gömdüğü aşk aslında kalbinde öyle derin izler bırakmıştı ki, her nefes aldığında kalbinin sızlamasıyla hayatı yaşamak zorunda olduğunu kabul edecekti.

Odasının içine gün ışığı dolmuştu ve bir anda odanın havasızlığı dağılmıştı. Dört gündür sigara içmediğini fark etti, kendisiyle gurur duydu bir an ama canı sigara içmek istemişti. Odanın bir köşesinde duran çantasına uzandı ve sigarasından bir tane yaktı. O an duvarda asılı duran aynaya gözü ilişti. Kendisine bakakaldı. Dört gün içinde o kadar çok değişmişti ki. Gülen yüzü solmuş, gözleri ağlamaktan şişmiş, saçları yağlanmış ve bembeyaz suratıyla kendisine bakıyordu. Bir süre kendini inceledi, o arada sigarasını da bitirmişti. "Duş almam gerek" diye mırıldandı. Gözleri dolu doluydu, aslında hiç durmadan ağlamak istiyordu ama bitmişti artık. Ağlamak çözüm değil, daha çok ızdıraptı ona. Dışarıdaki güneşli hava ne kadar yaşama sevinci ve umut verse de, onun için içinde mevsim sonbahardı. Gözyaşlarını içine akıttı, üzerindekileri çıkardı ve banyoya uzun bir duş almak için kendisini bıraktı…