Yaşlı ve kırışıklıkları bol bir adam genç bir kadını izliyor. Kadın denizden yeni çıkmış ve sevgi dolu eşinin uzattığı havluyla kurulanıyor. Küçük ama mutlu bir gülümseme var yüzünde. Tuzlu su saçlarına ve tenine yapışmış, güneşin sıcaklığı altında sersemliyor. Hafif bir rüzgar çıkmış ve ıslak haliyle üşüyor. Bir sigara çıkarıyor yaşlı adam, kadını seyrederken dumanın içinde ve terler şakağından süzülürken kalkıp denize girmeye yanaşmıyor.
Akşam 7-8 sularında gözlerini bir an bile çevirmediği genç çift toparlanmaya başlıyor. Yaşlı adam da ağırdan alarak kalkıyor yerinden. Üzerine oturduğu küçük bir bezden başka ona ait bir şey yok. Üstündeki kumları silkeliyor, genç kadın plaj şemsiyesine serdiği havlusunu bez çantasına kaldırıyor. Güneş gözlüğünü takıyor ve eşinin elini tutuyor. Yaşlı adam beziyle alnını kurulayıp cebine koyuyor.
Eve giden yolları zahmetsiz ama pek yorucu. Denizdeki alışılmış hafiflikten sonra bedenlerini sürüklemekte zorlanıyor çift. Yaşlı adam sırf yaşlılıktan, sızlayan kemikleriyle ağır aksak takip ediyor onları. Çift aralarında konuşup neşeli kahkahalar atıyor, el şakası yapıyor birbirlerine. Yollarındaki büfeden içecek bir şeyler alıp apartmanlarına giriyor.
Yaşlı adam bir süre büfenin yanında dikilip bir sigara çıkarıyor. Kurumuş dudakları ve terden sarıya çalmış pis kokan kıyafetleriyle sigarasını tüttürüyor. Sokaktan insanlar geçiyor, kimisi akşam denizinin tadını çıkarmak isteyen, kimisi de bir yerlere giden, bir yerlerden dönen insanlar bunlar. Pembe, üzerinde pelikanlar olan bir simidin içine girmiş küçük bir kız çocuğu da geçiyor. Yıpranmış, yırtıkları olan eski bir kıyafet giymiş. Ayakları çıplak ve çok yürümekten kirli. Yüzünde donuk bir ifade var, sert adımlar atıyor.
Yaşlı adam sigarasını yere atıp apartmana giriyor. Girişten soldaki kapıya dönüp cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açıyor. Banyodan tıkırtılar geliyor, fısıldaşma sesleri. Yaşlı adam kirli ve çöp dolu fayanslarda ayakkabılarını çıkarıp mutfağa yürüyor. Ayaklarına ne olduğu belirsiz kırıntılar batarken bir sandalye çekip oturuyor.
Fısıltılara boğuk gülüşler ve inleme sesleri karışırken, suyun sesi de gürültüye karışıyor. Yarım saat geçmemişken kapı açılıyor, bir çift ayak oturma odasına geliyor. Yaşlı adam hayal ediyor, genç kadın havlusuna gelişi güzel sarılmış, genç adam beline bir havlu sarmış. Kadın kanepeye uzanmış, yüzünde memnun hisseden birinin huzurlu gülümsemesi var. Genç adam serseri bir gülüş takınmış, keyifli hissediyor. Kadına laflarıyla salça oluyor, kadın ona yalandan sinirli bakışlar atıyor.
Genç çift bir dram filmi açmışken kapıya alacaklı gibi vurmaya başlıyor biri. Kadın kalkıyor, adam da peşinden. Tedirginler ama merak daha baskın geliyor. Yaşlı adam yerinden kalkmıyor, bir sigara çıkarıyor. Genç kadın açıyor kapıyı, üstündeki havlusu güç bela tutunmuş bedenine. Kapıda en fazla kırkında gösteren bir kadın var. Alaca çiçeklerle bezeli, dizlerinin altında biten bir elbise giymiş üstüne. Hafif balık etli, tüm hatları göze çarpıyor. Yüzü hızla yürümekten olsa gerek kıpkırmızı kesilmiş. Konuşurken sık sık öksürükle ve güçlü nefes alışlarıyla kesiliyor cümlesi. Bir kız çocuğunun öldüğünü haber veriyor genç çifte. Heyecanını bastırabildiğinde utanarak üzgün olduğunu gösteriyor.
-Çok üzgünüm, çocuk öldü.
Böyle diyor ve yaşlı adam sigarasını yeni bitirmiş.
-Bulduklarında yakınlarda bir simit bile varmış. Kimse nasıl olduğunu anlamadı. Bir kadın denize girerken gördüğünü söylemiş. Simidini takmış ve hızla ilerliyormuş. Sonra dikkatini başka bir şeye vermiş, sonra cankur…
Genç kadın kapatıyor kapıyı. Havlusunu tutmayı bırakıyor. Dizlerinin üstüne çöküp bekliyor. Genç adam olduğu yerde, dram filmindeki insanlar bağırıyor, konuşuyor ve ağlıyor.
-Sana söylemedim mi? Ha! Sana dedim. Bunu biliyordun.
-Yeter, yapacak gücüm yoktu.
Yaşlı adam bir sigara çıkarıyor. Evin sessizliğini dinlerken, kirli fayanslarda yeni bir hikaye arıyor.