zaman etrafımda daralıyordu,
günlük kaygılar dışında önemli gelişmeler
ve arkasından soğuk sevişmeler oluyordu.
kırık bir kalp ile ne verebilirdik ki?
sonra hiç hesapta yokken
gözlerimin önüne düşüyordun,
özellikle seni aramam gerekmiyordu,
bir rüyada rastlama ihtimalimin olmadığı bir kadına dönüşüyordun,
adın geçtiğinde.
bilinç altımda sen, üstünde ise senden
birleştirmeye kıyamadığım parçalar,
bozuyorum ama yapamıyorum,
biterse, biz de biteriz diye.
ben de parçaları parçalıyorum,
un ufak olsun iyice
daha da uzun sürsün
seni unutamayayım diye.
hissedersin belki, gülersin acına
acın artık yarana anlam kattığında
ve çok ani bir kararla saçlarını kısalttığında
görebil diye, artık sevemesen diyeydi oysa.
güneş evine çapraz baktığında,
ellerin suyun altında buruştuğunda
daha da içindesin hayatın,
sanki böyle şimdi daha da bir anlam uğruna.
telaşın yok, kaygın uzağa gitmiş
ama gülüyorsun, hakkın da var buna
benim hakkında olmayan umudumla
çok da önemli değildi, çok istemedim
belirli aralıklarla özlemin içimdeki
saçma sapan hissiyatını.
emin ol zaman hiç anlam ifade etmezken
gökyüzü senden bir şey çalıyordu
benden akıttığı yaşlarla,
kan gövdeyi götürmüyordu belki ama
izleri kalıyordu, sızısı artıyordu
acısı tartıyordu özlemimi
ben diyemiyordum kendime inatla
savaşım varmışçasına,
ümidim hiç yokmuşçasına, çığlıklarla
sessiz de olsa anlatamıyordum kendime.
ayna karşısında, kapı arkasında
sokak ortasında yahut uyku molasında
sen, senin haberin olmadan uğrarken evime
senin de içinde bitmiyorsa gece,
karanlıktan, rüzgarlardan
ve inatla beklediğin sonbaharlardan
vazgeç.
öylesin işte, demek istediğim
yaşıyorsun, nefes alıyorsun
korona virüsü hiç olmasa dahi
sen zaten başkalarına sarılıyorsun,
ben istemez miyim sana sarılmayı?
perdeme döndüm yüzümü,
yüzün işlenmiş dikişlerle,
acın gelmiş içlerime
şimdi kıyında var mı benden bir kaç klişe?
varsa, hatırlama.
hissediyorum sonra.
artık çok kötü olmuyorum, alıştım
alıştım; sana.