Kalabalık bir caddesin. Kirli yüzünü, hiç denk gelinmemiş gözlerini ve ‘’Babam gelene kadar sahibi benim!’’ diyen ellerini unutmayacağım.

Adı Musa. Peygamber falan değil. Kekemeliği hikmetinden değil, korkusundan doluyor ağzına. Ağzı süt kokmuyor. Ben göğsüme sürüyorum kirli yüzünü. ‘’Eve gel benimle.’’ diyemiyorum. Üzerine doksan sokak yürüyorum ama ben de eve gidemiyorum. Evde yokum diyorum, evim de yok. Ben size geleyim olmaz mı?


Dizlerimin üzerinde konuşamadım seninle. Bana baktığın yerde, senden daha yukarıdan sana bakmaktan utanç duyuyorum. Gözlerinin karasındayım, aklımdan çıkmıyorsun. Saatlerce seni tavlamanın yollarını arayıp bulsam.

Seni bulsam arayıp göğsüme. Ne olur bir sokakta daha çık karşıma. Çıplak ayaklarına anlatayım dünyanın karasını. Gözlerine bakmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Kollarımı istersen sana vereyim. Seni her an sarmadıkları için artık benim işime yaramazlar.



Gecenin bir vakti Musa’yı özledim. Bundan sonraki her gece dünden daha çok özleyeceğim onu. Bugün, kapkara asfalta çıplak ayaklarımla basmadığım için onun kadar büyüyemediğimi anlatıyorum Musa’ya. Aramızda hemen hemen 8-10 yaş var. Nereden bakarsan bak benden fazla yaşamıştır Musa.


Bu olmayan şarap kadehini Musa için kaldırıyorum. Gecenin bir yarısı onca işimin arasında eğer bu kalbimin çarpıntısı Musa’nın çıplak ayakları için olmayacaksa bana yazıklar olsun.